15 Temmuz darbesi girişiminden sonra hiç bir şeyin eskisi gibi gitmeyeceğini tahmin ediyorduk. Bir sıralama içerisinde adımlar atılacağı ve Türkiye`yi saran terör odaklarının temizlenmesi adına atılacak adımlar… Bunun başında emniyet ve askeri alanda kümelenmiş FETÖ şebekesinin temizlenmesi adına hızla atılan adımlara şahit olduk. Öncelikle devlet kademesindeki silahlı unsurları etkisiz hale getirme operasyonları… Bundan sonraki süreçlerde ise Yargı ve Milli Eğitim başta olmak üzere birçok kurumun temizlenmesi adına atılan adımlar… Kanun hükmündeki kararnamelerle kimsenin bunlara itiraz etme hakkını da ortadan kaldırıyor.

Aslında daha önce PKK ve HDP hakkında hızlıca atılmak istenen adımlar, 15 Temmuz darbesiyle bir nebze geciktirilmişti. Devleti ele geçirmeye yeltenen FETÖ, ilk sıraya alındı. Bu sıranın değişmesiyle daha önce atılmak istenen adımlar şimdi atılıyor. Bunların başında 28 belediyeye kayyum atanması ve PKK` ye destek veren öğretmenlerin uzaklaştırılması… Çözüm süreci boyunca bölgeden yükselen feryatları görmeyen hükümet-devlet, bunun kaçınılmaz olduğunu gördü ve düğmeye basıldı. Belediyeler, belediyecilikten çıkmış; millete hizmet edeceklerine, terör örgütüne finansman ve lojistik destek sağlamaktan başka bir işle uğraşmaz olmuşlardı. Yakalanan belediye araçlarında cephanelikler, hendeklerin kazımı için kullanılan kepçeler, hatta halk arasında patlatılan mühimmat dolu kamyonlar bu belediyelere aitti. Belediye imkânlarıyla her türlü terör eylemini destekleyenler tam bir belediyecilik(!) örneğini gösteriyorlardı.

Sözde eğitimci olanlar ise, halkın körpe çocuklarını piknik adı altında kırlara götürüp PKK`nın dağ kadrosuna teslim diyorlardı. Bu çocukların anne babaları ise emniyet birimlerine müracaat ettiklerinde; “HDP ye git, belki geri getirirler” diyerek halkın kendine olan inancını tümüyle kaybettirdiler. O çocukları pikniğe götüren öğretmenler kolluk güçlerine verdikleri “ birden dağdan inip çocuklara propaganda yaptılar hepsi gönüllü gittiler, silahlıydılar bir şey yapamadık” gibi komik ifadelerle serbest bırakılıyorlardı. Bu boşluğu gören halksever(!) öğretmenler işin dozunu artırarak okullarda ders vereceklerine, bir terör yuvası propagandası haline getirdiler. İnsan kaynakları olarak bu körpe çocukları terörün isteğine kurbanlık olarak gönderiyorlardı…

Şimdi bütün bunlar yaşanmışken bu eğitimcilerin suçsuzluklarından dem vuranlar, belediyelere kayyumu “iradeyi gasp” olarak nitelendirenlere ne demeli? Bu kurumlar birçok ocağa ateş düşürürken gıkları çıkmayanlar şimdi fazlasıyla duygusal olmaya başladılar. Belediyelere kayyum atandığında ve onlara yakın memurların ihraçlarına karşı halkı sokağa dökmek isteyen HDP temsilcilerinin çağrılarının karşılık bulmaması, bu haksızlıkları birebir yaşayan halkın olmasındandır…  Başka bir garabet ise, FETÖ` nün ihraçlarına ses çıkarmayanlar, PKK`lilerin memur ihracına fazlasıyla bağırdılar. Başta CHP olmak üzere sanki başka işleri yokmuş gibi bu meseleyi AYM`ye götürmeye hazırlanıyorlar.

Diğer taraftan iki partnerin babası(!) olan ABD`nin; FETÖ/PKK‘nın zayıflatılmasına üst perdeden rahatsızlığını dillendirmesine hiç şaşırmadık. Belediyecilik adı altında yapılan saldırılardan hiçbir zaman endişelenmeyen ABD, üst perdeden “ kayyumlar atanmasından endişeliyiz” açıklamasını yapıyordu. Yıllardır üzerine plan kurdukları “iki maşa aktörün” kan kaybetmesi onları ciddi manada rahatsız ediyor… Sonuç olarak; kayyum atanan belediyeler ve açığa alınan memurların geçmişinin unutulmaması gerekir. Bunu yaparken de masum olan kesim bunun dışında tutulmalıdır. Suçlar tasnif edilerek suçu sabit olan ise sadece ihraç değil, haklarında “teröre üye olma” adı altında soruşturma açılması gerektiğini düşünüyorum.