Türkiye`nin yoğun gündemi içerisinde farklı dengeler konuşuluyor. Bir taraftan koalisyon çalışmaları sürerken bir taraftan da Devlet ve PKK`nın stratejik hamleleri konuşuluyor. Ancak bu iki denklem içerisinde konuşulan diğer bir konu ise Çözüm sürecinin, ne olacağı sorusudur. Yıllardır konuşulan çözüm sürecinin Türkiye`yi getirdiği noktada; konumu ne olacak ve neler doğuracak. Devlet ve PKK`nın anlaşamadığı ve aslında ikisinin de halkın faydasından ziyade “çıkar hesaplı” bir süreç sürdürdüğü bu ortamın ne olacağıdır. Devletin Kürt meselesine bakışı, silah bırakmaya endeksli olup da sadece PKK`yı muhatap almaya devam ederse bu sürecin bittiğini söyleyebiliriz. Eğer hükümetin bu bakışı Kürtlerin haklarıyla alakalıysa ve bu konuda samimiyse; halkın içerisinden ve halkın değerleriyle barışık kesimlerle diyalog kurması gerekir. Hükümetin bu konudaki tavırları bundan sonra ne olacak göreceğiz. Ancak hükümetin bu konudaki daha önceki tutumları azda olsa bakış açılarını gösteriyor. Hatırlanacağı üzere 6-8 Ekim olaylarından sonra Başbakan, “ bundan böyle muhatabımız örgüt değil halk olacaktır” açıklamasını yapmıştı. Fakat aradan zaman geçmesine rağmen bu tezin doğru olmadığı ve malum kişilerle birçok görüşmeden sonra Dolmabahçe görüşmesiyle bu farklı bir noktaya taşınmıştı. “Halk” dedikleri kesimler piyasada görünmemiş ama “örgüt” en üst perdeden yine muhatap alınmıştı. Oysa halkı temsil eden binlerce STK`nın muhatap alınacağını düşünerek 7-8 Mart tarihinde Diyarbakır`da “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı” adı altında 3.500 STK temsilcilerini bir araya getirmiş ve bu konuda irade göstermeye var olduklarını deklare etmişlerdi. Bu Çalıştayın sonuç bildirgesinde bu günkü tablo net olarak vurgulanmış ve bu konuda hükümetin bazı adımlar atması gerektiği vurgulanmıştı. Ana tema olarak öne çıkan “İslam`ın ve Müslümanların “özne” olmadığı bir çözüm gerçek ve kalıcı bir çözüm olamaz” gerçeği hükümetin önünde durmaktadır. Bu organizasyonu yapan ve ev sahipliği yapan kesimlerin rolü ve etkilerini hükümetin görmemesi veya bazı hesaplara kurban vermesi ferasetsizlik olarak nitelendirilebilir. Buna karşılık birçok başı olan PKK`nın muhatap alınması bu işin “Kürt meselesi” değil “silah meselesi” olduğunu gösteriyor. Elbette ki silah meselesi PKK`yla konuşulacak. Fakat Kürtlerin haklarının; onların öz değerleriyle örtüşmeyen bir yapının silahlarına bırakılması samimiyetsizlik olarak değerlendirilebilir.

Bugün itibariyle hükümetin başkalarını muhatap alma gibi bir pozisyonunda gözükmüyor. Bu pozisyonu oluşturacak bir süreci düşünüyor mu zaman gösterecek. Ancak global güçler, çözüm süreci adı altında, PKK`nın silahlarını meşrulaştırma gayreti içerisindeler. Hükümeti masaya oturtmak için kendilerini eylem yapmak zorunda hissediyorlar. Karşılıklı ateşkesin anlamı, PKK`nın silahlarının meşruluğu ve bir anlaşma sonucu sustuğu, tezine varmak içindir. Dikkat edilirse çözüm sürecinin yeni dili bir kurnazlığı da beraberinde getirmektedir. PKK`nın silah bırakmadan ziyade “karşılıklı ateşkes” diline dönmüştür. Yani HDP, parlamentoda siyaset yaparken meşru bir silahlı gücü olarak PKK`nın kabulü içindir. Yarın uluslararası ölçekte arabulucuların “karşılıklı anlaşmaları için” çaba göstermeleri içindir. Bu şartların oluşabilmesi içinde yeniden “çözüm süreci” adı ve “müzâkereler” formülünü istiyorlar. Bu noktada devlet- hükümetin bunu kabul edeceği gözükmüyor. Ancak çözüm süreci adıyla yıllardır Kürtleri bir beklenti içerisine sürükleyen iradenin ne yapacağıdır. Samimi olmayan bir örgütün isteklerine Kürtlerin hakkını kurban etmemesi gerekir.

Netice olarak hükümet, çözüm sürecinde muhataplarını yeniden belirlemeli ve Kürtlerin haklarını hiçbir şeye bağlamadan kendilerine vermelidir. Bu konuda muhatap alınması gereken ve bu yükü taşıyabilecek STK, Cemaat ve Parti`leri iyi analiz etmelidir. Onların kanaat ve düşünceleri dikkate alınmalı ve uygulanmalıdır. Masayı oluşturacak muhataplar kamuoyuyla paylaşılmalı ve gelişmelerden haberdar edilmelidirler. Bu yola girmeye niyet edecek bir hükümetin sağlıklı bir yere varacağı düşünülebilir. Yok, eğer kendi yanlışlarında devam ederse ve hükümet kurulduktan sonra aynı çizgilerine dönerlerse bu konudaki samimiyetleri tartışılır.