HDP`nin, PKK` ye yaptığı “baharda silah bırakma çağrısı” ve medyanın yeni bir şey duyuyor gibi gündem yapmalarını garipsedim doğrusu. Bu senaryo iki yıldan beri defalarca yaşanmış bir hadise ve netice alınmamasını görmemek tuhaftır. Bunun çok daha etkilisini ve şaşaalısını 2013 Nevruz`un da Abdullah Öcalan`ın çağrısında görmemiş miydik? Aylarca bu hadise konuşulmasına rağmen sonuçta halk kocaman bir sıfırla karşılaşmıştı. Bu filmin tekrarı ve bu film daha önce izlenildiği için yeni bir heyecan halkta oluşturmuyor. Kaldı ki çözüm sürecinin başladığı ilk gün ve bugünü konjonktür olarak tamamıyla değişmiş bir durumdadır. Mesela önceleri “silahı bırakacağım diyen” PKK`nın, şimdilik “silahlı unsurlarımı Rojava bölgesine çekeceğim” dediği gibi… Özellikle Suriye ve Irak denkleminde oluşan tablo PKK`nın isteklerini farklılaştırmış ve bu isteklerin Hükümet-Devlet tarafından karşılanması imkânsız gibi gözüküyor. Kaldı ki bu çağrı silahları bırakma çağrısı değil, PKK`nın bu kararı vermesi için bahar aylarında yapılacak bir kongreye davet söz konusudur. PKK`nın buna vereceği cevap ise henüz belli değildir.
Böyle bir netlik yokken Demirtaş`ın hükümete “ev ödevi olarak” tasvir ettiği 10 maddelik bir metnin içeriğine bakıldığında; tamamıyla altlarının doldurulması gereken ve yeni bir anayasayla birlikte gerçekleşebilecek maddeler söz konusudur. Sadece müzakereler için bu kadar muğlâk ve net olmayan maddeler sıralanmışken birilerinin “PKK silah bırakıyor” havariliğini yapması pek inandırıcı gelmiyor. Hükümet ya işi saflığa vuruyor ya da seçimlere kadar “ayıya dayı” demeye” getiriyor. Kanaatimce sadece hükümet değil her iki taraf da seçimin hesaplarını yaparak köprüyü geçene kadar “ayı” yerine “dayı” rolüne bürünmüş durumdalar. Fakat burada dikkatimi çeken kendisine çözüm süreci rolü devredilen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan`ın HDP-PKK tarafından yapılan manevraları ve açıklamaları en üst perdeden dillendirmesi halidir. Çok kısa bir süre önce Kandil`deki mesajı ballandıra ballandıra okurken bir gün sonra Cizre olaylarının patlak vermesi ve “bunlar kandile nanik yapıyorlar” açıklamasını unutmuş galiba. Oysa çözüm sürecinin mimarı olarak kabul edilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan`ın HDP`nin açıklamalarına karşılık “asıl olan uygulamadır” açıklaması daha çok gerçekçidir. Böyle bir durumda PKK`nın üç ay gibi bir zamanda silahı bırakacak iddiası saflık olur.
Bunlarla birlikte Hükümet ve HDP`nin anlaşmasından önce “Kandil ve Abdullah Öcalan`ın anlaşması” durumu vardır. Süreci takip eden herkes biliyor ki bu iki kanat arasında ciddi anlaşmazlıklar vardır. Bazılarının iddia ettiği gibi “danışıklı dövüş değil” bir hesap farklılığı vardır. Bir tarafta dışarı çıkıp siyasi partinin başına geçme hesaplarını yapan “Öcalan” varken, diğer tarafta pozisyonunu kaybetmek istemeyen bir “Kandil” vardır. Ve çok faklı açıklamalarla bu pozisyonlar gündeme gelmektedir. Bunların arasında kalan PKK`nın tabanı ise çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve Abdullah Öcalan`dan yana oy kullanacaktır. Bunu bilen “Kandil” muhalif görünmek istemiyor ve yaptığı açıklamalara kılıf uyduruyor. Neticede çözüm sürecinden önce bu iki yapı arasında bir mutabakat olması şart. Bu iki yapı arsında postacılık yapan ve Parlamentoda olan HDP`nin bir kesimi çözüm sürecini isterken istihbaratların kendilerini ikna ettiği şahıslar bunu istemiyor. Özellikle Bülent Arınç`ın, “Salahattin Demirtaş çözüm sürecini istemiyor, İmralı`ya giden heyetten niye çıkarıldığını kendisi çok iyi biliyor” açıklaması boş söylenilen laflar değildir. Bütün bu hesaplar ve çıkmazlar içerisinde “kafasını kuma gömen deve kuşu misali” birbirlerine müjde verenler var. Duydun mu? PKK silah bırakıyor.