Türkiye`de “çok partili” döneme geçildiği 1946 yılından itibaren Meclis`te  “azınlık temsili” hep gündem olmuş ve bu yönde değişik tartışmalara sebebiyet vermiştir. Bu tartışmalar sonucu ilk defa 1961 de “seçim barajı” gündeme geldiyse de Anayasa Mahkemesi, yapılan müracaatları ret ederek noktayı koymuştur. 70`li yıllarda ise siyasi iktidarsızlık barajın gelmesine ivme kazandırmıştır. Özellikle 1973`te CHP`nin aldığı % 27`lik oy, tek başına iktidar olması için yeterli çoğunluğu sağlayamadığından koalisyona gitmek zorunda kalmıştı. CHP, partiler arasında sadece 3 milletvekili olan MHP`yle koalisyon kurmuş ve iki bakanı bu milletvekillerinden seçmişti. O dönemde ülkü ocaklarının yoğunlukta olduğu bir dönemde bu bakanların etkisiyle emniyet güçlerini arkasına alarak solcu olarak bilinen kişileri öldürmeye başladılar. 1975 tarihinden itibaren karşılıklı öldürmeler başladı ve bu kaos her tarafa sıçrayarak Türkiye içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bunun neticesinde 1980 darbesiyle karşı karşıya kaldık. Askeri darbe “demir yumrukla” devleti idare etti ve Askeri Anayasa`yla birçok şeyi kendine göre dizayn etti. % 10 seçim barajı da bu tarihte yasallaştı ve Türkiye siyaseti 32 yıldır bununla seçimlere gidiyor.

Her seçim döneminde gündeme gelen seçim barajı bu günlerde AYM Başkanı Haşim Kılıç`ın “seçim barajına ilişkin” bireysel başvuru değerlendirme olasılığını dillendirmesi gündeme oturdu. Giderayak Haşim Kılıç`ın bunu gündeme getirmesi dikkat çekicidir. Zira 2012 de Ak Parti tarafından barajın indirilmesi talebini; Anayasa Mahkemesi “yönetimde istikrarı zedeler ”gerekçesiyle barajın kaldırılmasını engellemişti. 2 yılda ne oldu da Haşim Kılıç tam tersi bir istekle medyanın karşısına çıktı. Kaldı ki bireysel başvuru hakkının şahıslara tanınması ve 23 Eylül 2012 tarihten öncekilerinin bu haktan faydalanmamasını gündeme getirmezken kendisini alakadar etmeyen seçim barajını gündeme getirmesi akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır. Haşim Kılıç bir yerlerden talimat mı aldı, algısını oluşturuyor.

DSP, BBP ve Saadet Partisi “sıfır” baraj istemiyle Anayasa Mahkemesi`ne başvurmuşlar. Bunun yanında HDP % 5 talebiyle bunu gündem yapmaktadır. Bütün bunlar yaşanırken HDP`nin “seçime parti olarak gireceğiz” demesi garipsendi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden cesaret alarak böyle bir açıklama yaptıklarını sanmıyorum. Zira kendileri de çok iyi biliyorlar ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki oy dağılımı gerçek oylarını yansıtmıyor. Özellikle Ekmeleddin İhsanoğlu`nun CHP adayı seçilmesi, birçok oyun Selahaddin Demirtaş`a kaymasına neden olmuştu. Sadece 3 adayın olması ve seçimlerde kullandıkları “takkiyeli demokrasi dili” farklı oyları aldırmıştı. Hele 6-8 Ekim olaylarından sonra farklı bir oy tablosunun olduğunu herkes kabul ediyor. Eğer “seçime parti olarak gireceğiz` söylemlerinde samimiyseler ve Meclis`in dışında kalmayı göze alsalar ( ki bunun olacağını zannetmiyorum) yeni bir oyunun geldiğini söyleyebiliriz. Bugün “Rojava” ve “Kobani” üzerinden mağduriyet siyasetini oynayıp halkı sokağa nasıl döktülerse yarın % 10 baraj mağduriyeti üzerinden halkı sokağa davet edebilirler. Yoksa % 10 barajla parti olarak seçime gitmek HDP için intihar olur.

Hükümet tarafından bu meseleye bakıldığında şunu diyebiliriz: Birçok şeyi değiştirdiği gibi darbe mahsulü olan barajı da kaldırabilir. Bu barajı aşamayan diğer partilerde kendilerini Meclis`te ifade etme hakkını vermeli. Geldiği günden beri “farklılıklarımız zenginliklerimizdir” diyen hükümet, Meclis`te farklılıkları engelleyen barajı kaldırmalıdır. Sıfır barajla diğer partiler kendilerini ifade etmekle birlikte Meclis vasıtasıyla toplumda tanınma yolunun açık olması gerekir. Sadece belirli partiler üzerinden Meclis`te oluşan gündemin halka yansıması haksızlıktır. Bu partiler, seçim dönemlerinde baraj vasıtasıyla hazineden aldıkları paralarla haksız bir reklam gücünü arkalarına almaktalar. Oysa barajı aşamayan diğer partiler bu haktan mahrum kalmaktalar. Bu da barajın getirdiği ayrı bir haksızlıktır. Yani baraj kaldırılsa Türkiye siyasetinde ciddi bir değişim olmaz fakat Meclis`te farklı zenginliklerimiz ve daha adil seçim şartları oluşur.