Devlet Bahçeli’nin ani çıkışı ve Öcalan’a yönelik,  “Gelsin TBMM’de DEM parti grup toplantısında konuşsun...” çağrısı gündeme bomba gibi düştü. Herkes neler oluyor? Diye soruyor. Gerçekten PKK silah bırakabilir mi?

Hatırlanacağı üzere 2013 yılında “Çözüm sürecine” büyük umutlar bağlayan Kürt halkı tam bir şok yaşadı. O dönemde çok daha büyük dinamiklerle başlayan çözüm süreci fiyaskoyla sonuçlandı.  Halkımız o süreci bayram gibi karşılamıştı ama PKK silah bırakmak yerine devlet denetiminin gevşemesini fırsata çevirerek son kertede çukur kazarak sonuçlandırmıştı. Ve sonraki süreci biliyorsunuz… Böyle bir gerçeklik ortadayken bugün zemini olmayan ve beklenmeyen bir atmosferde yeni bir çağrının en üst perdeden yapılmasının ne anlama geldiğini herkes merak ediyor.  

Kaldı ki PKK/PYD’nin Suriye topraklarında ABD desteğiyle edindiği statü gereğince böyle bir şeyin imkânsız olduğu net olarak ortadadır. Çünkü PKK/PYD’nin, Suriye içerisinde elinde bulundurduğu statü tamamıyla ABD himayesiyledir. Ve ABD, kesinlikle Türkiye içerisindeki PKK’nin silah bırakmasına izin vermez. Hele Suriye içerisinde bir statü kazanan PYD’nin bunu kabul edebileceğini söylemek sadece saflık olur. Nitekim Bahçeli’nin çağrısına karşılık, “DEM, onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazırız” derken, ona karşılık Kandil’den yapılan açıklamada, “Bu çağrıları büyük bir teşekkürle ve memnuniyetle karşılamak tek kelimeyle gaflettir” açıklaması geldi. Yani Kandil, bu çağrıya siyaseten de olsa olumlu karşılık veren DEM’e bile sert tepki gösterdi. 

Peki, böyle bir pozisyonu devlet okuyamıyor mu?  

Devlet bunu biliyorsa niye böyle bir girişim yaptı?

Devlet, PKK’nin bu ortamda silah bırakmayacağını bildiği halde neden bu çağrıyı yapıyor?

Bunun farklı izahatları olabilir ama en temel noktanın; siyonist israil tehlikesiyle birlikte ön birlik olarak kullanabileceği Suriye’deki PYD’yi işaret etmesidir. Türkiye, kendisine karşı siyonist israilin PYD üzerinden muhtemel saldırı sinyallerini verdiği ve Suriye’deki PYD yapılanmasına karşı operasyon yapmadan önce içerde kartları kendi lehine çevirme hesaplarıdır.

Peki, bunu nasıl sağlayacak?

 Birincisi Abdullah Öcalan’ın ve Selahaddin Demirtaş’ın Çözüm Sürecini istediği ve silah bırakarak siyasi zeminde kazanımları elde edebileceklerinin yolunu göstermesidir. Son zamanlarda MİT’in, Öcalan’la sıkı görüşmesinin temel noktası, kendi statüsü ve buna karşılık silahların bırakılmasıyla ilgilidir. İkna olmuş bir Öcalan’ın karşısına çıkan “Kandil’in” kararları HDP/PKK tabanı tarafından sorgulanacaktır. 

Bu aynı zamanda Demirtaş için de geçerlidir. Çünkü Demirtaş siyasi anlamda HDP tabanı için güçlü bir figürdür. Kendisinin de Kandil tarafından pek sevilmediği biliniyor. Türkiye siyasetinde kendine iyi bir rol gördüğü için PKK’nin silah bırakmasını istemektedir. Bu konuda ikna edilmiş Demirtaş’ın ve Öcalan’ın iradesini görüp de ona uymayan Kandil’in kararlarının HDP/PKK tabanı açısından zayıf bırakılması hesaplarıdır. Yani ABD ve israil talimatlarıyla Kandil tarafından bölgeyi karıştırmak isteyen kararların sahada etkili olmama hesaplarıdır. Aynı zamanda PYD’ye karşı muhtemel Suriye operasyonunda Kürtlerin Türkiye iç kamuoyunda devlet refleksine bir haklılık kazandırma hamlesidir.

Sonuç olarak; Bahçeli’nin çağrıları tamamıyla devlet aklı ve stratejik bir hamledir. Devlet, PKK’nin silah bırakmayacağını çok iyi biliyor. Bu çağrılar muhtemel Suriye operasyonu öncesi iç kaleyi sağlamlaştırma hesaplarıdır. Yani tüm Türkiye’yi, özel de Doğu ve Güneydoğuyu karıştırma hesapları yapan ABD ve siyonist israilin talimatıyla hareket edebilecek Suriye içerisindeki PYD’ye operasyon hazırlığıdır.