Yukardaki başlık geçen hafta kaleme aldığım başlıktı. Kimisi Selman-ı Farisi üzerinden dillendirdiğimiz “Derviş”i ona münhasır kılarken, kimisi kendini tevhid mücadelesine adayan herkesin sembolü olarak anladı Selman’ı. Kimisi isimden ziyade bu gizem dolu dervişi merak etti manevi iklimde. Kimisi de “Selman” ismi üzerinden anlatılan şahsın bir mecaz olduğu ve Allah’a adanmış tüm benlikler olarak anladı. Kimisi de o dervişe bakarak zor olan hayatın içinde kirlenmeden, dağılmadan, dökülmeden mücadele etmenin gerekliliğini anladı… Fakat herkes kendi nefsini bu dervişle kıyas yolunda bir ölçü çıkardı diyebiliriz.
Bir şahsiyetin, bir dervişin bu denli güçlü anlamlar ihtiva etmesi, benliklerde muhtelif anlamlar çağrıştırması, büyük düşünür Hz. Mevlana’nın deyimiyle herkesi engin deryaya çağırması gibiydi. Tıpkı Derviş’in dediği gibi, Allah, insana/varlığa her daim iyi gelir. Hiç şüphe yoktur ki Derviş, illa ki iyi Müslüman; caminin ve dergâhın içinde olandır şeklindeki bir önermeyi savunmadığı gibi böyle bir önermeye de karşıdır. Hatta öyle ki iyi Müslüman, cami ve dergâhın içinde değil, dışında yaşadıklarıyla belli olur. Aslında bu gerçeklik bütün yaşadıklarımız için de geçerlidir. Zaten Dervişler halk içinde yaşarlar, halk ile beraber olurlar, halkın sorunlarına çare ararlar ve halkın içinde hakkı ayakta tutarlar.
Bu duygular içinde düşünen ve konuşan bir kalem olarak zihnimdeki dervişi beyan ederken Selman’ın dünyasından hakikatin zerrelerine ulaşmak ve bu zerrelerin fani bedenimizi baki âleme ulaştırma gayesi içinde olmaya gayret ettim. Bu aziz dersi ise yıllar önce hayalimdeki Derviş’ten almıştım. O gün zihin dünyama misafir olmuş, gece yarısına kadar mana âleminde onunla konuşup sohbet etmiştik. Sonra ben uyumaya çekildiğimde rüya âleminde dervişle sabahladım.
Ve bugün bir hayal penceresi açtım kendi kendime ve yıllar öncesine uzanmaya, çağların ötesine gitmeye çalıştım. O dervişle tekrar hasbihal etmek istedim, nasihat istedim. Vuslat halinde yaşadığı için mana âleminde ona ruhen yaklaşarak bir gönül insanı, bir aksiyon insanı, bir tefekkür insanı olduğunu bir kez daha gördüm. Hatta bir insanı kâmil…
Unutmamak gerekir ki her kemal çile ister, bedel ister ve aşk ister. Derviş ve dervişler bütün bu bedelleri ilmel-yakin, hakkal-yakin ve aynel-yakin ödemiş ve yaşamıştır. Derviş(ler); ruhi güzelliklerle, manevi değerlerle insanları gaflet ve dalalet uykusundan uyandıran, insanları yücelten, tevhid ve irfan sofrasını insanlığın önüne seren fedakâr ve vefakâr kimselerdir. İnsani erdemleri inkişaf ettiren, şahsiyetli bireyler ortaya çıkaran nadide neferlerdir. Aslında bugün bu günahkâr ve kirlenmiş çağda her zamankinden daha fazla onlara olan muhtaçlığımız aşikârdır. Boşluğunu duyduğumuz bütün insani erdemlerin yerini doldurarak dervişlerin dünyasını hayatımıza taşıyarak hayatı anlamlandırabiliriz. Yoksa insan acıdan, tutsaklıktan kurtulamaz.