Enflasyonun ve Türk lirasının nereden nereye geldiğini anlatan bir anekdotu sizinle paylaşayım. Emekliliği gelmiş fakat emekli olmayan bir öğretmenin dilinden dinleyelim: Okulu bitirdikten sonra nihayet öğretmen olmuştum. İlk maaşımı aldığım gün çok heyecanlıydım. Ve hanımla birlikte her ay olmak üzere altın üzerinden birikim yaptırmaya karar verdik. Hanımla kuyumcuya gittik. Ortalama aylık masraflarımızı maaşımdan ayırıp diğeriyle cumhuriyet altını almaya karar verdik. Ve kuyumcu tam tamına bize 7 tane cumhuriyet altını verdi. Şimdi ise kendi maaşımın tamamı sadece bir cumhuriyet altını ediyor… Öğretmen ağabeyimiz Türk lirasının nereden nereye geldiğini bu yaşadıklarıyla özetliyordu…
Bu anekdottan sonra yazının başlığına gelelim. Bu söz, Süleyman Demirel’in klasik sözlerindendir. Kendisinin, “Dün dündür, bugün bugündür” sözü ne kadar yadırganıyorsa, “Tencerenin devirmediği adam yoktur” sözü de o kadar gerçekçi kabul ediliyor. Çünkü evlerdeki tencere kaynamadığında veya bin bir zahmetle kaynadığında halk tepkisini ortaya koyar. Ve iktidarda kim olursa olsun değiştirmek isterler. Son zamanlarda ki sonu gelmeyen zamlar ve hayat pahalılığı tencerenin kaynamasını zorlaştırmış ve halk ciddi manada buna tepkilidir. Bu durum ise seçimleri kökten etkileyen bir durumdur.
Seçimleri etkileyen diğer bir husus ise gelir eşitsizliğidir. Zengin ve fakir arasındaki makas açıldıkça sayısal olarak fakir olan kesim çok daha fazlalaşıyor. Hatta bu durum dünyanın en büyük problemi olarak ortada duruyor. Bugün dünyanın en zengin 80 kişinin serveti dünyanın diğer tüm halklarının serveti konumuna gelmiş durumdadır. Bu dünyanın problemi olduğu gibi bu konumda olan veya ona doğru giden ülkelerinde iç problemidir. ABD, Meksika, İsrail, İngiltere başta olmak üzere zengin-fakir ayırımının en fazla belirginleşen birçok ülke var. Türkiye’de de bu yönde tehlike çanları çalıyor. Son ekonomik krizlerle birlikte bu durum daha da göze çarpıyor. Halk olarak ekonomik anlamda durum eşitsizliği ortaya çıkarken sosyal düzeni de tehdit ettiğini söyleyebiliriz. İstikrarsızlık gibi durumlarda ise halkın sesiz refleksini gösterdiği nokta seçim sandıklarıdır.
Sonuç olarak; Memleketimizde ekonomik krizin oluşturduğu zeminde insanların içerisine düştüğü zorluklar artık onların canını yakıyor. Diğer taraftan sermaye sahipleri ise krizden beslenerek daha da büyüdüklerini görüyoruz. Bu durum ise zengin-fakir aradaki makası açıyor. Buda sosyal yaşamda dengesizliği beraberinde getiriyor. Geldiğimiz noktada sabit gelirli olan memur ve işçi gibi vatandaşlar yükselen enflasyon karşısında geçimlerini sağlamakta zorlanıyorlar. Enflasyon karşısında TL’nin erimesi başlı başına büyük bir sorun olarak ortada duruyor. Asgari ücretin altı ayda ikinci sefer yükselebileceğinin konuşulması bu durumu en güzel şekilde özetliyor… Yani halkın tenceresi zor kaynıyor. Tenceresi zor kaynayan halkın ise devirmeyeceği adam yoktur. Mevcut iktidar bu durumu göz önünde bulundurup bir şeyler etmezse bedelini ağır ödeyecek gibi duruyor.