Kürt haklarının CHP üzerinden konuşulduğu bir zaman dilimini hayretle izliyorum. Cumhuriyetin kuruluşundan beri Kürtlere en büyük haksızlığı yapan bir partinin genel başkanının “Kürtlerin dostluğunu” dile getirmesini garipsiyorum. Onlara kanacaklara daha çok hayret ediyorum. Zira yıllardır Kürtlerin varlığını inkâr eden ve bu çizgiden ödün vermeyen CHP değil miydi? “Türkiye sadece Türklerindir ve Türk olmayanların bu ülkede sadece köle ve hizmetçi olma hakları vardır” diyen CHP değil miydi? “Türkçe konuş” baskıları yapan, mahkemelerde Kürtçe ifade verilince “bilinmeyen dil” olarak tutanaklara geçirten CHP değil miydi? Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Kürtlerle ilgili CHP tarihini biraz irdeleyin Allah aşkına…
Fakat muhalefet bir yerlere gelme adına Kürt argümanını kullanacaktır. Seçim turlarının yapıldığı ve herkesin ittifakları konuştuğu bir dönemde tekrar Kürtlerin hakları gündeme getirilmiştir. Ve anlaşılan bundan sonra bu konuyu çok konuşacağız. Kürtler konusunda sicilleri bayağı kabarık olan partiler Kürtlere kur yapmaya başladılar. Bu kurda kim inandırıcı olsa da CHP inandırıcı gelmiyor.
Zira Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ve tek partili dönemle başlayan süreçten günümüze kadar Kürt meselesini imha ve inkâr üzerine bina ettiler. Bu da içinden çıkılmaz bir sonuç doğurdu. Günümüz itibariyle bu meseleye iyi niyetle yaklaşanlar bile Kürt meselesini sosyal ve siyasal anlamda değil terör meselesi olarak ele alıyor. Zira bu mesele sadece bir terör meselesi değil bir insan hakları meselesidir. Statü ve kültürel anlamda, kimliklerin tanınması konusunda yasal ve anayasal düzenlemelerle uygun hale getirilmesi gereken bir meseledir.
Bu bağlamda; söz konusu olguyu çözmek isteyenler ve bu iradeyi elinde bulunduranlar öncelikle Kürt meselesi ve PKK sorununu birbirinden ayırmalıdır. Kürtlerin sosyal ve etnik hakları PKK’ye bağlandığı zaman bu işi baştan bozmadır. Ve bunun en somut örneğini de çözüm sürecinde gördük. Çözüm sürecinde bu meselenin bir kalıba oturmasında çok istekli olan Kürt halkının meşru hakları PKK’nin çukur stratejisine kurban verildi…
Oysa bu meselesinin çözümü için hiçbir muhatabın olmasına da gerek yoktur. Kendi halkının meşru taleplerini anayasal güvence altına almak sosyal devlet olmanın gerekliliğidir. Ve bunun ilk ve en sağlam yolu da anayasadaki Kürtlerle ilgili tanımlamaları düzeltmek olmalıdır. Anayasanın ilk üç maddesi değişmedikçe ve bunun hukuki alt yapısı oluşturulmadıkça gerek muhalefet tarafında gerekse iktidar tarafında Kürtlerle ilgili söylenilen her şey havada kalıyor.
Bu maddelerin birincisinde; “Türkiye Cumhuriyetinden” farklı bir tanımlama yapılmalıdır. Bütün halklar kendilerini bu tanımlamanın içinde bulmalıdır.
İkincisi; ülkede yaşayan diğer halklara da atıfta bulunmalı. Milliyetçilik vurgusundan ziyade diğer halklara da vurgu yapılmalıdır.
Üçüncüsü; devletin resmi dilinin Türkçe ile birlikte başta Kürtçenin ve farklı dillerin de resmi dil olabileceği düzenlemesi yapılmalıdır. Böyle bir düzenlemeyle çok dillilik güvence altına alınmalıdır.
Sonuç olarak; bu maddelerin değişmesini kırmızıçizgi olarak gören siyasi partiler başta CHP olmak üzere Kürtlerin hamiliğini nasıl yapabilirler? Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına balıklama atlayan ve siyasi rant peşinde olan HDP, Kürtlerin temsilcisi olabilir mi?