Cuma günüydü. Cuma namazı için camideydik. İmam minberden hutbe veriyordu. Konusu namazdı. Namazın önemiyle ilgili birçok şey anlatıyordu. Birden imamın ses tonu değişerek “kimlik” dedi. Kimliğiniz var mı? dedi. Bu yüksek ses tonuyla söylenilen “kimlik” sözü camide farklı hülyalara dalanları da konuya çekmişti. Herkes imamın kimlik sözüne kilitlenmişti. İmam ne demek istiyordu acaba? İmam sözlerini şerh ederek; ahiretteki kimliğiniz namazdır, eğer kimliğiniz sağlam olmazsa hiçbir rahat yüzü görmeyeceksiniz diyordu… İmam bunları anlatırken kimlikle ilgili başımdan geçen bir anekdot aklıma gelmişti. Sizinle paylaşayım:

                6-8 Ekim olaylarından hemen sonraydı. Her tarafta bombaların patlatıldığı bir dönemdi. Güvenlik güçleri diken üstündeydiler. Ve özellikle kontrol noktalarında çok dikkatliydiler. Bizler de Diyarbakır’dan televizyon programından dönüyorduk. Avukat bir arkadaşla birlikteydik. Mardin’in girişindeki rampada kontrol noktası vardı. Geceydi. Onlara yaklaştığımızda bize el feneriyle “dur” işareti yaparken, biz “geçin” diye anlamıştık. Onları 20-30 metre geçmiştik. Silahlarla arkamızdan koşarak, durun, durun, şeklinde bağırdılar. Durmuştuk. Tedirginlikleri her taraflarına yansıyan güvenlik güçleri, “neden durmadınız?” diye peş peşe sorular yönelttiler. Bizlerse, el fenerinden  “geçin” diye anladığımızı ve bir yanlışlık olduğunu söyledik. Bir taraftan da iki üç kişi arabanın her tarafını arıyordu. Aralarından komiser olan yanımıza gelerek, “eğer bir eksiğiniz varsa arabayı bağlarım” dedi. Biz de kendimizden emin bir şekilde peki dedik. Arabayı aramışlardı ve bizden araba ruhsatını istediler. Arabanın ruhsat bölümüne baktığımda ruhsat yoktu. Sonradan hatırladım ki o gün sigortamı kesmiştim ve ruhsatı iş yerinde unutmuştum. Komisere “ruhsat yok” dedim. Komiser hem şaşırmış hem de daha çok bizden şüphelenerek tekrar arabayı aradılar. Arabada bir şey bulmamışlardı. Komiser tekrar yanımıza gelerek, tamam kardeşim “ehliyeti ver” bakalım dedi. Elimi cüzdanıma attım ve baktım ki ehliyet de yok. Meğerse ehliyeti ruhsat kılıfının içine koymuşum. Ruhsat olmayınca ehliyet de yoktu. Komisere dönerek; komiser bey, “ehliyet de yok” dedim. Komiser ne yapacağını şaşırdı. Nasıl olur? dedi. Hem dur ihtarına uymuyorsunuz, hem ruhsat yok, hem de ehliyet yok, ne yapmamı bekliyorsunuz? dedi. Biz de, siz bilirsiniz dedik. Gözlerimize bakan komiser, tamam kardeşim tamam “kimliği ver”, dedi. Elimi gömleğin cebine attım ve garip gelecek ama kimlik de yoktu. Meğerse sabah gömleğimi değiştirirken kimliği de diğer gömleğin cebinde unutmuşum.  Komisere tekrar dönerek, kimlik de yok dedim… Komiser donmuştu, konuşamıyordu ve dik dik bakıyordu…

                İmam, namaz ve kimlik derken başımdan geçen bu anekdot aklımdan geçiyordu. Her şeyin telafisi vardı. Bir nevi müsamaha yolu vardı. Ancak konu “kimlik/namaz” olunca hiçbir izahatı olamazdı. Kendini tanımlamanın tek yolu kimliktir. Dünyada bir yere ait olmanın göstergesi kimlik olduğu gibi ahiret gününde kişiyi tanımlayan ana değer namazdır. Birçok şeyin müsamahası olabilir. Ancak namazı sağlam olmayana müsamaha yoktur.