Son günlerde en çok konuşulan gündemlerden bir tanesi de Türkiye’nin astronotları uzaya gönderme programıdır. Fakat bu gündemin bilimsel yönden ziyade astronot kelimesinin hangi isimle anılma tartışmalarıdır. Bu tartışmayı başlatan ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Gelin Türk uzay yolcularına Türkçe bir isim bulalım” çağrısıydı. Bu çağrılardan sonra milliyetçilik kokan ifadeler ve bu ifadeleri resmeden isimler havada uçuştu. Söylenilen milliyetçi isimlerle hangi zihin kotlarına sahip olduğumuzu gösteriyor. Bunlar; Göktürk, Türkay, Türkkonot, Türkkan ya da milliyetçilikle özdeşleştirilen Alpaslan, Akıncı, Fatih, Tarkan gibi isimler ön plandaydı. Sokak röportajlarında dahi bu milliyetçilik kokan zihin kotları göze çarpıyor. Oysa daha kuşatıcı ve tüm halkı temsil eden İslami bir şahsiyetin veya ismin verilmesi çok daha toplumun kabulü olacaktır. 

Her zaman küçük fotoğraflar büyük fotoğrafı bize gösteriyor. İslam âleminin en büyük sorunu olan milliyetçilik problemi bizleri güçsüz bırakıyor.  Yıllardır Türkiye’nin ıstırap çektiği terörün ana kaynağı milliyetçi bakış açısı ve argümanlar değil midir? Hatta memleketimizdeki bu milliyetçi bakış, zaman içerisinde terör sorunu gibi büyük bir belayı doğurmuştur. Bu sorunun giderilmesi için kuşatıcı bir dilin olması birinci önceliktir.

 Bu sorun sadece bizim memlekette değil diğer devletlerde de göze çarpıyor. Hatta İslam coğrafyasındaki devletlerde bile büyük meseleler ıskalanıp teferruat gibi görünen isimlerle ilgili milliyetçi kotlardan kurtulmadığına şahit oluyoruz. Örneğin; Türkiye’de “Basra körfezi” olarak adlandırdığımız körfezin adı Arap ülkelerinde “Arap körfezi” İran’da “Farz körfezi”  olarak adlandırılıyor. Eminim bir Kürt devleti olmuş olsaydı o da “Kürt körfezi” diyecekti.  Her devlet kendi resmi dilinde bundan ödün vermiyor ve zaman zaman diplomatik ilişkilerde söz konusu körfez faklı isimlerle dillendiriliyor. Hatta bu isim bir dönem Tahran’da devletlerarası bir oturumda kiriz sebebi olmuştu.

Devletlerin böyle bir bakış açısıyla birleşmesi nerdeyse imkânsız gibidir. Ve bu hal devam ettiği müddetçe her devletin zayıf kalması kaçınılmazdır. Milliyetçilik tuzağı üzerinden birbirlerine ters düşüyorlar. Bu hastalıktan kurtulmanın ilk basamağı ise kendi içimizden başlamamızdır. Araplar, Türkler, Fars’lar ve Kürtler, zihin kotlarındaki milliyetçiliği değiştirmedikleri müddetçe sorunlarla boğuşacaklardır. Bu halkların zihin kotlarını milliyetçilik akımından ziyade ümmetçi zihin kotlarıyla beslememiz gerekir.

Sonuç olarak; zihin kotlarımızdaki bu genel problemi çözmek için küçük argümanlardan başlamamız gerekir ki bugün astronot kelimesinin yerine bulunacak isimden başlamamız gerekir. Başta iktidar olmak üzere milliyetçi dili kendi dilinden ve politikalarından arındırmalı ki halk desteğini muhafaza etsin. Siyasal anlamda milliyetçi dil hiçbir zaman birinci parti olmamıştır.  Kuşatıcı dili özümseyen hep bu halkın kabulü olmuştur. Milliyetçi dil, sadece siyasal anlamda değil tüm halklar ve tüm ülkeler için sıkıntılıdır.