Sosyal yaşamın kendi elinde olduğunu hatırlatan Yüce Allah, görünmez ordularından minicik bir virüsü gönderdi: Barları, pavyonları, içkili mekânları, baloları, kahvehaneleri hayalet mekânlara çevirip kapattı... Geniş ölçekte düşünüldüğünde; savaşlar bir anda kesildi. Kendi çıkarları için İslam ülkelerinde savaşlar çıkartıp Müslümanları birbirine kırdıran zalimlerin silahları ellerinde kaldı. Hatta her şeyi para olarak değerlendiren birçok devletin bankalara istif ettikleri paralar hiç bir işe yaramıyor.

Asında yeni bir dünya düzeninin ayak sesleri işitiliyor diyebiliriz. Adeta bir geçiş sürecini yaşıyoruz. Kendi hayatımızda da bunun somut örneğini yaşıyoruz. Söz olarak küçük ancak dünya ölçeğinde büyük tesiri olan “Evde kal!” çağrısı… Bu çağrının alt yapısında ölüm olduğu için büyük ölçüde uyuluyor. Bunun için de insanlar şimdiden birbirleriyle ilişkilerini son kertede kısıtladılar. Pazar alış verişlerinden spor müsabakalarına kadar insanların birbiriyle teması kısıtlandı. Sarılma ve el sıkışma gibi toplumun kabulleri askıya alınmış. “Sosyal mesafe” olarak adlandırılan birbirlerine üç dört adımdan daha yakın mesafede görüşemiyorlar. Bütün bunlara bakıldığında toplumsal ve bireysel yaşamdaki bu değişikliği hepimiz görüyor ve yaşıyoruz.

Diğer taraftan küresel anlamda devletler kendi yurttaşlarını koruma bağlamında birbirlerine sınırlarını kapatıyor. Her ülke kendi başının çaresine bakma durumunda kalıyor. ABD birçok AB ülkesine sınırlarını kapadı. AB ülkeleri de birbirlerine sınırlarını kapattı. Böylece sosyal bireyin dolaşım özgürlüğü ortadan kalktı. Sadece bu görüntü bile artık geleneksel dünya düzeninin ne kadar değiştiğini gösteriyor.

Aynı şekilde ekonomik anlamda da virüsün beklendiğinden daha hızlı bir şekilde yayılması ülke ekonomilerini sarstı. Özellikle Batı ekonomisinin üretime dayalı değil paradan para kazanma olduğundan daha çok sarsıntı yaşıyorlar. Döngüsel sistemin çökmesiyle ister istemez uluslararası ticareti olumsuz yönde etkiliyor. Durum küresel ölçekte bir ekonomik krize doğru gidiyor. 

İnsanoğlu geçmişinde belki hiç bu kadar dayanışmaya ihtiyaç duymazken batının panik hali ve sadece kendini kurtarma pozisyonu dikkat çekicidir. Batının birey ve çıkar öncelikli ilişki anlayışı dayanışmadan ziyade, başını kurtarmayı telkin ediyor. Zira göçmenlere karşı tutumları ve sınırlarını kapamaları bu kafa yapısını dramatik bir biçimde bize göstermişti. Batı kültürüyle beslenmiş ülkeler arasındaki ilişki, dayanışmadan çok kendini kurtarma istikametinde gelişiyor. Korona ile mücadele bağlamında ABD, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerin sergilediği yetersizlik ve “maske savaşlarını” görüyoruz. Bütün bu değişim ve krizler insanoğlunu tefekküre sevk eder mi bilmiyorum. 

Tam da bu aşamada insanoğlunun ihtiyaç duyduğu dayanışma ruhuna; İslam’ın sevgiye, merhamete ve sürekli vermeye dönük ahlak anlayışı destek çıkıyor… Ama Batı kültürünün kendi putlarına bağlılıktaki kör inancı bu gerçeği görmesine mani oluyor. Ancak sonunda imanla değilse bile ihtiyaç saikiyle bu gerçeği kabul etmeleri fazla zaman almayacak. Günümüz penceresinden virüsün getirdiği gerçeklik ve değişim böyle bir şey…