Türkiye seçime endekslenmiş. Dış politika hemen hemen hiç konuşulmuyor. ABD ise klasik oyunlarına devam ediyor. ABD`nin temel felsefesi; algılarla devletleri teslim almasıdır. Yıllarca Hollywood filmlerinin ana teması “yenilgisiz Amerika” portresidir. Milyon dolarlık reklam bütçeleriyle “süper güç” imajını dünyaya empoze etmişler. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump`ın yaptığı açıklamada; “Ortadoğu`daki bazı ülkelerin Amerika`nın koruması olmadan bir hafta sürmeyeceklerini ve Washington`un Suriye`deki çabalarını desteklemek için para ve asker yığmalarını istediklerini” söyledi.
Bunu söyledikten sonra Suudi`ye mesaj göndererek, İran etkisine izin verilmemesi söyleminin önemini vurgulayarak, Suriye`den çekilme kararından vazgeçtiğini ima etti. Aslında “Suriye`den çekilme” söylemi planının arkasındaki amacın ne olduğu gayet açık; “İran tehlikesi” söylemi üzerinden Suudi`den haraç toplamak… Yıllardır bu planlarla Körfez ülkelerinin servetlerini sömürmektedir. Ferasetsiz devlet liderleri nedeniyle ABD planları kusursuz işliyor; terör! faaliyetleri üzerinden ülkeleri önce karıştırmak, birbirine düşürmek ve “ülkeleri korumak şantajı” üzerinden on milyarlarca dolarlık silah satışı gerçekleştirmek.
Maalesef bir gelenek haline gelen, sürekli bu planın bir parçası konumunda olan ve ABD`nin planının uygulanmasında en önemli gönüllü destekçisi olarak Suud Krallığı yönetimi bulunuyor. Nitekim Trump`ın konuşmasında ülke ismi geçmediği için Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil El-Cubeyir, Trump`ın ifadelerini şerh etme ihtiyacı duydu; “Katar topraklarında ABD`nin askeri üssü bulunuyor, koruma kalkanının kaldırılmasını istemiyorsa bir an önce Katar`ın ABD`ye ödeme yapması gerekir.”
Burada dikkat çeken husus; El-Cubeyr`in, sanki ABD yetkilisi imiş gibi bir açıklama yapmasıydı. Hatta konuşmacının kim olduğunu bilmeden bu ifadeleri duyan, ABD Dışişleri Bakanı veya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklama olduğunu zanneder. Trump tarafından Körfez hükümetleri üzerinde kamuoyuna uygulanan gasp, geçmişte bütün ABD yönetimleri tarafından uygulandı. Körfez hükümetleri bu aşağılanmayı kabul ettiler ve kendi keyifleri uğruna yolsuzluklar ve zulümler üzerine kurulu sistemlerinin bekası için halklarına karşı ve Müslüman ülkelerle bazen zımnen, bazen de alenen savaştılar.
Bu gidişatla ilgili öngörüm; yönetimlerini halkın katılımına ve desteğine dayandırmayan başta Suudi Krallığı olmak üzere Körfez emirlikleri ülkelerinde uzun süreli bir istikrar kuramayacaklardır. Halkına karşı düşmanlarıyla işbirliği kurma girişimleri kendi koltuklarını güvence altına almaya yetmeyecektir. ABD halkın zenginliğinin ve refahının kaynaklarını hedefliyor. Yöneticilerin milyar dolarları Avrupa bankalarında güven altındayken Körfez krizi ile birlikte fakir ve muhtaç ülkelere harcanan bütün kaynaklar ipotek altına alındı. ABD`nin elinde oyuncak gibi olan devlet liderleri pek yakında kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlıyorlar. Yakın zamanda çözülmesi beklenmediği gibi gün geçtikçe büyüyen kriz, başta bu ülkeleri sonra da bölgeyi sosyal ve ekonomik anlamda olumsuz etkileyecek yeni gelişmelere sahne olabilir.