Toplum olarak geleceğimizi tehdit eden tehlikenin boyutlarının farkında mıyız? Kastım harici tehlikeler değil, geleceğimiz olan dâhili gerçeğimiz/gençlerimizdir. Gençliğin zihnini, inanç dünyasını, ruhunu, değerlerini yerle bir eden saldırılar, bu ülkenin birinci derecede millî güvenlik sorunu hâline gelmiş durumdadır. Bu günlerde Suriye üzerinden çokça konuşulan “istikbal tehlikesinden” daha fazla bir tehlikenin farkında mıyız? Hikmet gözüyle bakıldığında; bu ülkenin genç kuşakları, kendi manevi değerlerine, medeniyet birikimine yabancılaşıyor ve aidiyet bilincini gittikçe yitiriyor. Bunun farkında olmaya ve buna önlem alacak bir yola ihtiyaç var.
Bunları söylerken, kastım gençleri suçlamak değil, yaşanan vahametin tablosunu resmetmektir. Sebep ve sonuçlarının nedenlerine parmak basmak içindir. Gençlerin dünyalarına, ilgilerine, duyarlılıklarına, yönelimlerine, ihtiyaçlarına, sorunlarına nüfûz ederek genç kuşağın nereye sürüklendiğini anlama konusunda tedbir alma amaçlıdır. Eğer gençlik, bu ülkenin değerlerine, anlam haritalarına, medeniyet birikimine, öz değerleri olan inançlarına yabancılaşıyorsa, bilin ki bunun nedeni sistemin yıllarca dayattıklarıdır. Sonra da gençliğin sorularına cevap veremeyen, sorunlarına nüfûz edemeyen, kayıtsız kalan, kısacası gençliği ihmal eden, kendi hallerine terk eden ortamların/yolların darlığı veya azlığıdır.
Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Gençlik, nasıl bir zihin ve kültürel saldırıyla karşı karşıya? Ve bu kültür, şimşek hızıyla yayılıyor bütün toplumda. Biz modernlikle hesaplaşmadan, “post modernliğin” yıkıcı saldırısıyla karşı karşıya kaldık bir anda. Bu yoz kültürün oluşmasının temel noktalarından; pozitivist, ezberci ve sığ eğitim sistemimiz; yozlaştırıcı medya rejimimiz; aidiyet ve tarih bilincini silip süpürücü, yabancılaştırıcı kültürün özendirilmesidir. Çağımızda işgaller yalnızca fiilen gerçekleşmiyor. Aynı zamanda ve daha çok da zihnen gerçekleşiyor. Şüphesiz ki fiili işgal, doğrudan olduğu için, o tehlikenin boyutları ve çapı görülebilir ve tedbirler üst derecede alınır. Ama “zihnî işgal” dolaylı olduğu için, zihnî işgalin boyutlarını ve tehlikelerini tespit edebilmek çok zordur. Dolayısıyla zihnî işgalle mücadele edebilmek de o yüzden bir o kadar daha zordur.
Sömürgeci eğitim sistemi; yoz, sığ, çözücü medya rejimi ve cellâdına âşık kültür ve sanat dünyasının içerden sömürgeleştirici faaliyetleri yüzünden, çocuklarımız, zihnen, ruhen ve kültürel olarak gözlerimizin önünde katlediliyor... Batılı sömürgeciler tarafından sömürgeleştirilemeyen, dışarıdan fiilen ele geçirilemeyen bu sistem, cellladına âşık misali; eğitim, medya ve kültür dünyasına babalarının çiftliği gibi hükmetmelerinden, kendilerine göre çekidüzen vermelerinden ötürü, içerden zihnen sömürgeleştiriliyor…
Sonuç olarak; tehlike büyüktür ve bu tehlikenin önüne geçmek adına gençlerin zihinlerinin işgalini önlemek için tedbir almak lazım. Devletin acil olarak yapması gereken; eğitim, düşünce, kültür, sanat ve özellikle medya hayatını bizim medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda sil baştan yeniden yapılandırmasıdır… Diğer taraftan da bu toplumun selamet taşları olan cemaatler, özgüveni yüksek hocalar, öncü insan yetiştirmeye odaklanmalı ve gençlerin sorularına cevap verecek çapta ve kalibrede bir dil ve zemin geliştirmelidirler.