Yakın tarihte Suudi ismi hep ihanetle anılmış. Bunun nedeni ise saltanatlıkları için İslam âlemine ihanet etmeleridir. Hatta bu algıdan dolayı Suudi Arabistan yerine“Suudi-Amerika” olarak anılıyor. Maalesef Suudi gibi birçok Arap bölgesindeki diktatör rejimler, bütün tarihleri boyunca ülkelerindeki iç krizlerden Batı desteğiyle kurtulabilme ve dışarıya yönelik meşruiyetlerini sağlamak ve Amerika ve Avrupa ülkelerinin Ortadoğu`daki çıkarlarını güvence altına almak adına hareket etmişler. Bununla birlikte özelde İsrail işgalini meşrulaştırma, Filistin`i ise satma zilletini kabul etmişler.
Bu son ihanetinin somut örneği, Muhammet bin Selman`ın Mısır ziyaretiydi. Başta ABD olmak üzere batı ülkelerinin memnuniyetini ve kabulünü kazanmak için diktatörlüklerin uluslararası alanda meşrulaşmasını güvence altına almanın tek yolunu ihanet zilletiyle ortaya koydu. Arap ülkelerinde Filistin meselesine yönelik çözüm önerilerinin gidişatı “özgürleştirme” fikrinden, İsrail`le “normalleşme” politikalarına evirildi. Özellikle bu ihanet sarmalı son zamanlarda İsrail vizyonuyla örtüşen Amerikan ve Avrupa siyasetiyle nihai sınıra ulaştı. Terörizm ile mücadele adıyla yürüttüğü çabalarını meşrulaştırmak için, Filistin meselesini de Amerikan, Avrupa ve İsrail tezlerine uygun biçimde tanımlamaya çalışıyor.
Hatırlanacağı üzere Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyir, Amerikan ve Avrupa forumlarındaki konuşmalarında HAMAS`ı “aşırılık yanlısı/radikal” olarak niteledikten sonra, en sonunda “terörist” olarak da tanımladı. Bu tanımlamanın, 31 Ocak 2018`de ABD Dışişleri Bakanlığının HAMAS lideri İsmail Heniyye`yi terörist listesine koymasına denk gelmesi oldukça manidardır. Hiç şüphe yok ki Suudi ve diğer ülkelerin HAMAS`ı terörist örgüt olarak tanımaları, Filistin davasını tasfiye etme amaçlı planlanan Amerikan-İsrail ortak projesidir.
Filistin davasına destek veren ve Batı`nın gömleğini giymeyen ülkeler de bu kategoride yer alıyor. Suudi bölgede ABD ve İsrail`in projelerini uygulamak için canla başla mücadele ediyor. Veliaht prensin Mısır`a düzenlediği son ziyaretinde, Katar`ın, İhvan ve HAMAS gibi terör örgütlerinin yuvası haline geldiğini iddia ettiği röportajı, Mısır medyasında bugünlerin konuşulan en önemli gündem maddesi. Türkiye`yi hilafeti yeniden tesis etmekle de suçlayan Selman, İran`ı da katarak bu ülkeleri “şer üçgeni” olarak tanımladı. Suudi prens, Türkiye ve İran`ı düşman listesine koyarken aynı zamanda terör suçlaması yönelttiği örgütlerle aynı kategoriye sokmaktan da çekinmedi. Muhammed bin Selman “Bizim düşmanımız şer üçgenidir. Bu da Osmanlıcılar, İran ve terör örgütlerinden oluşmaktadır. İran, Müslüman Kardeşler`i kullanarak devrim ihracı yapmak istiyor. Terör ise bizim savaştığımız şeydir” ifadelerini kullanmıştı.
Bu ihanete karşılık veliaht prens saltanatını garanti altına alıyordu. Tasfiye ettiği rakiplerine karşı kendini güvenceye alıyordu. Darbe sürecinde Sisi`ye bir hayli cömert davranan Suudi Kralı Selman son Mısır ziyaretinde Tiran ve Sanafir gibi iki önemli ada ile Suudi Arabistan`a geri dönmüştü. Veliaht Prens de geçenlerde gerçekleştirdiği ziyaretiyle Suud`u seküler bir devlete dönüştürecek “Milenyum projesi` için bin kilometrekarelik Sina arazisini alarak eli boş dönmemiş oldu... Küçük dünyalarında İslam âlemini pazarlayan bu zavallılar yakında hangi tuzağın içinde olduklarını görme ferasetinden yoksundurlar.