Dünyada ve özellikle Ortadoğu denen İslam coğrafyasında siyaset ve cepheler o denli hızlı gelişiyor veya değişiyor ki ‘Ben bunu tahmin ettim veya bildim` diyen bir tek analist veya stratejist bulamazsınız. Söyleyenler varsa da, ‘Aslında bunu demek istemiştim` deyip bize ‘Bildiğini` pazarlamaya çalışıyor.
Bu keşmekeşlikle alakalı örneğin;
Bir ara ‘müspet muhalefet`in yanında neredeyse Suriye-Şam çıkarması yapılacak iken şimdi durum çok daha farklı.
Uçak krizi meselesinde Rusya`nın Türkiye`ye karşı savaş ilan edebileceği konuşuluyorken, şimdi Rusya o kadar ‘dost` oldu ki koordinatlar doğrultusunda asker katliamına dair bırakın hükümet yetkilileri nezdinde tepki almasına, bir tek köşe yazarı satırlarında dahi bunun zemmi ile ilgili bir argüman yer almadı.
Amerika daha önce El Kaide, sonra da DAEŞ bahanesiyle ülkelerimizi viraneye çevirirken tam da sıra ‘düşman belledikleri DAEŞ`e gelmişken, tamamen ihaleyi Türkiye`ye bırakacak şeytani oyunlar ortaya koyarak adeta ‘çok iyi vuruyorsunuz, arkanızdayız, gidebildiğiniz yere kadar gidin` dürtülerine soyunup kendileri izlemekle hatta kimi zaman ‘yanlışlıkla` karşıya silah vermekle yetindiler.
Unutmadan ifade etmek gerekir ki, bir yıl öncesine kadar Türkiye IŞİD`e yani DAEŞ`e yardım etmekle suçlanıyordu.
Şimdi suçlayanların hepsi kenarda izlerken Türkiye DAEŞ`le yoğun bir savaşın içinde ve ‘sonuna kadar gidileceği` açıklamaları yapılıyor.
Bir ara Numan Kurtulmuş, ‘Herhalde el-Bab`ın düşmesiyle beraber, Fırat Kalkanı biter` şeklinde bir açıklama yapmıştı ki, ertesi gün Cumhurbaşkanı, ‘Durmak yok, sırada başka yerler var` diyerek Münbiç ve Rakka`yı işaret etti.
Gerek Münbiç gerek Rakka ile alakalı hem Rusya`nın hem ABD`nin hem de Suriye rejiminin şartları ve aşılmazlarının olduğunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye tam da ‘el-Bab işi bitmek üzere, başka yerler hedefte` diyorken, Rusya; YPG/PYD ve Rejim güçlerini Lazkiye`de bulunan Himeymim Hava Üssü`nde bir araya getirdi ve Tel Rıfat, Minnig, Merenaz, Deyr Cemal, Ayn Dakna ile Mayer bölgelerinde rejim bayrağının dalgalandırılması konusunda onları tembihledi; bilgiye göre onlar da bunu kabul etti.
Baştan beri asıl hedefin YPG/PYD olduğu hep ifade edildi. Peki, ‘yeni müttefik Rusya` böyle bir ‘ihanet` içerisindeyken, yarın öbür gün Türkiye güçleri Münbiç`e yönelirlerse, ABD`nin ‘müttefik` diye tanımladığı, silah ve eğitim desteğinde bulunduğu sözü edilen örgüt için nasıl bir tepki verir onu hiç hesaba kattık mı?
Derseniz ki Türkiye hiç kimseyi dinlemeyecek ve kendi stratejisini uygulayacak, o zaman bunların tekrar Türkiye içindeki unsurlarını harekete geçireceklerini bilmem söylemeye gerek var mı? Hani kendi içindeki terörü bitirmek için müdahaleye gidilmişti. Buna da yaramayacaksa hatta daha da bu yangını alevlendirecekse o zaman bütün bu yapılanların ne anlamı kaldı?
Diyelim ki Rakka`yı aldık. Ondan sonrası ne olacak? Bugün ‘vurun, alın` diyenler veya sessizce destek veriyormuş gibi davrananlar, yarın bunu bir fitne sebebi yapıp çıkarılmamız için çabalayacaklar, bu kesin! Aksi takdirde ‘işgalci` diye ilan edip uluslararası bütün alanlarda o muameleye tabi tutacaklar. Diyelim ki Rakka`yı alıp geri çekilmek durumunda kaldık, o zaman da burayı kime teslim edip dönüyoruzun hesabı da yapılmayacak mı? Rejime mi, PYD`ye mi? ÖSO`ya mı?
Sonuç olarak demem o ki; her şeyi tadında bırakmak ve fazla ileri gitmeden yarını da düşünmek hepimizin maslahatına olacaktır. Roket menzilinden örgütü uzaklaştırmak, kendine karşı bir oluşum içerisine girecek bir yapının bu emellerine karşı bir noktaya kadar müdahale etmek elbette ki anlaşılabilir bir durumdu, ancak bunu daha ilerilere taşımak çok riskli olmakla beraber sürekli tehlikeyle karşı karşıya kalmak gibi bir duruma da sebebiyet verebilir.
Sırtlarında taşıdıkları gaz/hava tüpleriyle nefes alabilen balıkadamlar, 60 metre derinliğe kadar solunabilir HAVA, 60 metreden daha fazla derinliklere ise oksijen ve helyum gazıyla dolu tüplerle dalarlar. Derinlik ve zaman tablolarına uymayan bir balıkadam su yüzüne kurallara uymaksızın çıkarsa halk arasında vurgun adı verilen dekompresyon hastalığına maruz kalabilir. Bu yüzden ‘çok derinlere yapılan dalışlarda su yüzüne çıkış, dalıştan daha zordur.`
Hiç unutmayalım; tartışmalı alanlarımız arttıkça, dış güçlerin içimize müdahalesi ve kendi aramızdaki kavgalarımız o derece sıradanlaşır. Kendi sınırlarımız dışına yaptığımız her dalışın, usulüne uygun bir dönüşü olmalı, yaksa zarar görmemiz kaçınılmazdır.
Selam ve dua ile…