Türkiye başta olmak üzere İslam ülkeleri üzerinde oynanan oyunlar hiç bitmeyecek. Bu oyun ve saldırıların dozajı ile hedef ülkelerin ara ara değişiklik arz etmesi ‘İslam ülkeleri hedeften çıkarıldı` anlamını taşımayacaktır.
Bir aralar Afganistan gibi ülkeler hedefteki birincil ülkeler iken, bunun bir süre sonrası Çeçenistan, Irak ve en son Suriye olarak hedefteki ülkelerin yer değiştirmesi canı yananların kaderinde bir değişiklik olduğu anlamına gelmedi, gelmiyor.
Her bir ülkenin yoğunluklu çatışma alanı olarak seçilmesi ve bunun üzerinden katliamların gerçekleştirilmesi, asırlar boyu iz bırakacak operasyonlar olup öyle ateş sönünce hemen sevinebileceğimiz bir sonuç bırakmıyor.
Afganistan, Cezayir, Irak, Suriye vs. yerlerde milyonlarca insan katledildi. Bu ülkelerin alt-üst kaynakları, mamur şehirleri, medrese ve mektepleri yerle bir edildi. Umutlar başka bahara değil tamamen umutsuzluğa tebdil edildi.
Yıllar önce ülkelerinden göç etmek durumunda kalıp da buralara gelen insanların hayatlarından, hayata bakışlarından, umut(suzluk)larından bunu gayet açık görebiliriz.
Evet, belki onlarca yakınını, komşusunu, sevdiğini kaybettikten sonra can havliyle nesi varsa geride bırakıp da kaçanların umutları…
Nasıl ki operasyon yapılan ülkeler ara ara değişiyorsa İslam dünyasını kan gölüne çevirip viraneye dönüştürenlerin de bu görevi ara ara devrettiklerini gördük.
Bir dönem İngilizlerin işledikleri cürmü vardiya şeklinde Fransızlar yaptı. Amerikalıların aldığı görevi kimi zamanlar Rusların üstlendiğine şahit olundu.
Bu devirler ve değişiklikler neticesinde katliamın dozajı ve seviyesi maalesef hiç düşmedi. Her geleni, zalimlikte bir öncekiyle yarışırcasına gaddarca saldırdı.
Bu katliamlar ve saldırılar sonucu yaşanan göçler, zalim despotları memnun etmedi. Başka bir İslam ülkesine gitmek durumunda kalanlar takip edilmek suretiyle istihbarat elemanları, kiralık katiller veya kukla rejimler marifetiyle ortadan kaldırılmaya çalışıldı veya kaldırıldı.
Kimi zamanlar istihbarat ağlarına takılan kişilikler üzerinden aynı kökten/etnikten olanların da rahat yüzü görmeleri engellendi. Suça karışan bir Uygur için Uygurlar, suç işleyen bir Çeçen için de Çeçenler mağdur oldu…
Anlayacağınız ülkelerimize yaptıkları müdahalelerin sonuçları çok değişik ve ağır oldu; içimizdeki fitnelerin fitilini de ateşledi. Değişik mezhebi ve etnik unsurların da kalkışmalarına ve zayiat verdirmelerine kaynaklık etti.
Ve Türkiye;
Türkiye`yi, bütün bu atlatılan kalkışmalar ve müdahaleye zemin hazırlama noktasına getirme girişimlerinden sonra rahat bırakacaklarını düşünüyorsak çok safmışız demektir.
Ülke her geçen gün yeni bir hamle ve yeni bir sorti ile karşı karşıya. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra durduk yerde doların artış göstermesi, iç iflas ve buna bağlı olarak iç kriz üzerinden isyan hedeflenmektedir.
Müslüman bir ülke olan Türkiye`nin huzuru bozulsun diye emperyalist zalim güçlerin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Emelleri doğrultusunda her yolu deneyeceklerdir.
Emperyal güçler arasında esasta bir ayırıma da gitmemek gerekmektedir. Stratejik ilişkilerin ‘dostluk` şeklinde değerlendirilmesi ve buna bağlı olarak karşı tarafa bütün iç meselelerimize ve sırlarımıza vukufiyet sağlanmasına sebep olacak adımlar atılmasından kaçınılması gerekmektedir.
Dün dost bildiklerimizle ilgili bugün konuştuklarımız, bugün dost bildiklerimiz için bir usul ve ders mesabesinde olsun. Hangi zalimin, oklarını hangi fırsatta bize doğrultacağını belki şimdi kestiremeyebiliriz, ancak potansiyel hedefleri olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Selam ve dua ile…