Türkiye kara güçleriyle Halep`e bağlı Cerablus`a harekât başlattı. Bunun açıktan söylenen gerekçelerinden ziyade aslında perde arkasındaki gerekçeler ve doğal olarak sonucu etkileyecek o argümanlar önemli. İstihbarat örgütlerinin ülkeleri ve bölgeleri savaştırmak için yapmadıkları plan, başvurmadıkları şeytani yol kalmamıştır. Harekât gerekçeleri ve orada varılacak sonuç gerçekten çok önemlidir. Şeytanların tuzaklarına gelmemek ve masum insanların ölümlerine sebebiyet vermemek en önemli hedef olmalıdır. Bilge Kral`ın dediği gibi ‘Savaş ölümle değil, düşmana benzemekle kaybedilir` Gerek müdahale gerekçelerimiz gerekse de müdahalemiz düşmanınkine benzememelidir…
Şimdi de aslında bu harekâta da zemin hazırladığı ifade edilen ülke içindeki gündemimize dönelim… Dışarıdaki bir harekât ülkeyi içinden çıkılmaz katliamlara sürükleyebilir, Allah muhafaza.
Şer güçlerin bölgemizde tesis etmeye çalıştığı yeni projeler büyük olasılıkla engellerle karşılaşıyor. Bu engelleri aşma adına bütün yolları ‘başvurulabilir` bir yöntem olarak gören vampirler katliamlarla amaçlarına ulaşmaya çalışıyor.
Buna göre İslam coğrafyasını yine içimizdeki hainler eliyle çekilmez hale getirmeye çalışıyorlar. Bu hıyanet şebekeleri içerisinde fiili yer alıp kaosa amele olanlar olduğu gibi yanlış yönlendirmeler ve isabetsiz kararlarla bu işe teşne olanlar da vardır.
Şimdi kim ne dese desin, 15 Temmuz Darbe girişimi ve ardından farklı örgütlerden gelen seri katliamlar zinciri, olayları yorumlama konusunda bizlere yeteri derecede ipucu vermektedir. ‘Düşmanımın düşmanı benim dostumdur` anlayışıyla hareket edildiği söylenebilir, ancak zıt kutup gibi görünen örgütlerin eylem pratiği ve girişilen ulu orta katliam benzerliği, başka sahalarda karşıt çatışma pratikleri olsa bile Türkiye üzerinde bir anlayış ve proje birliğine vardıkları konusunda neredeyse şüphe bırakmayacak kadar ortada bir durum.
Adı konmamış sahadaki bu ittifak ve işbirlikçiliğin karşısında tabi ki akl-ı selimle durulmalı ve onların belki sadece pratikteki bu beraberliğini parçalamanın yolları aranmalıdır. Siyaset ona göre belirlenmelidir. Birliklerini bozacak ve halkın nezdinde onları mahkûm edecek yollar aranmalıdır. Bunların üzerine Ergenekon ve Balyozvari yöntemlerle gidilmemelidir. Son zamanlarda bu tür örgütlere karşı mücadele yöntemini bizlere öğretmeye çalışan, halkın ana gövdesinin değerleriyle barışık olmayan, düne kadar müebbetlik olan kişilerin ekran ekran dolaşıp akıl veriyor olmaları çok manidar bir husus olsa gerek.
Dindar kimliği olan eski bir askerin danışman olmasını dahi hazmedemeyen bir zihniyetin, bugünden sonra bize katacağı pek fazla bir şey olmasa gerek. Mukaddes İslam`a en büyük kötülüğü yapan kimi paralel yapılanma ve örgütlenmeler üzerinden mal görmüş mağribi gibi fırsattan bahane bütün dindar kesimlerin idarenin bütün kademelerinden arındırılması gerektiğini böğürmenin iyi niyetle bağdaşır bir yönü yoktur, olamaz.
Onun için iyiyle kötüyü, suçluyla suçsuzu, dostla düşmanı ayırmanın çok önemi vardır. 28 Şubatları yaşamış bir halk olarak çıkarılan derslerden istifade etmek hepimizin faydasına olacaktır. Çocuk ve masumların katillerini ifşa ederek geniş halk tabanının bundan zarar görmesinin önüne de geçmek suretiyle doğru kadrolarla işi yürütmeye çalışmak isabetli olacaktır.
Köklü bir cemaatleşmenin olduğu Türkiye gibi bir yerde Cemaat düşmanlarıyla bu işi çözeceğinize inanıyorsanız yanılıyorsunuz. HDPKK`nin girişilen katliamlarla ilgili konumu ve yeri belliyken ‘bunlarla bir yolunu bulup anlaşmalıyız, ancak bu cemaatlerin üzerine gidilmeli` diyen bir zihniyetten bu ülke bugüne kadar çektiği gibi bundan sonra da çekecektir maalesef.
Bu zihniyetin bir ürünü olarak gerçekleşen çekingenlik muvacehesinde, açılan kimi kapıların özellikle cemaat mensupları insanlar üzerinde hala kapalı tutuluyor olması inanın huzura ve barışa katkı sunmadığı gibi dostları da düşman olmaya zorlamaktan başka bir işe yaramıyor, yaramayacaktır.
Bu ülkede müebbet hapis alanların beraat edildiklerini, milyonlarca lirayla taltif edildiklerini, arkasından üst düzey görevlere getirildiklerini ve daha da önemlisi akıl hocalarıymış gibi bütün basın-yayın ve ekran yüzlerinin kendilerine açıldığını müşahede etmekteyiz. Bunlarla ilgili bu aklı verenlerin içerdeki kimi İslami Cemaat ve yapıların mensuplarıyla alakalı aksi yönde akıl ibraz etmeleri ne ile izah edilebilir.
Birlik ve beraberlikten bahsedildiği bugünde tankların önüne atılanların içinde bunun bir ukde olarak kalması kadar normal bir durum olamaz.
Çocuk-kadın ve masumların hedefte olduğu ve bu yöntemin tüm şer güçlerin aynı stratejisi haline geldiği bu günde halkın sesine kulak vermek ve bu ülkenin değerleriyle barışık olanların eğilim ve tavsiyelerine de dikkat kesilmek çok önemli bir adım olacaktır.
Sonuç olarak diyoruz ki, bu alçakça ve zalimce katliamların önüne geçmek için düşmanları parçalamanın, dostları da bir araya getirmenin ve bir arada tutmanın yolları aranmalıdır. Bunlar Türkiye`de birbirlerine karşı eylem gerçekleştirmekten ziyade, halka yönelik saldırı uygulamak ve halkın acılarına acı katmak üzerinde birleşmişlerdir; Rabbim fırsat vermesin.
Gaziantep`te gerçekleşen katliam sonrası vuku bulan acının tarifi mümkün değildir. Bunu insan olan yapamaz. Bunlar hayvanlardan aşağılık yaratıklar olsa gerek. Zalimler için yaşasın cehennem, diyorum.
Bu arada, Allah`tan vefat edenlere rahmet yaralılara acil şifalar diliyorum. Geride kalanlara da Rabbimden sabırlar diliyorum. Daha fazla acıların yaşanmaması adına kendi değerlerimizden istifade ederek, yıllarca topraklarımızda kan kusan vampirlerin oyunlarına gelmeden adımlarımızı atalım; harekât alanlarımızı başkalarının buyruklarıyla ve tazyikiyle değil kendimiz belirleyelim.
Selam ve dua ile…