Darbe süreci büyük ölçüde atlatıldı ancak siyasiler ve hükümet tehlikenin tam olarak atlatılamadığını beyan ederek halkın sokak gösterilerine devam etmesini talep ediyor.

Bu gösterilerin daha ne kadar devam edeceği belli değil. Gösterilerin, hükümetin attığı adımlarla ilgili olduğu düşünülebilir. Çünkü önemli görevlerden almalar ve yine o görevlere atamalar yapılıyor. Bütün bu adımların, halkın gösterileri gölgesinde atılıyor olması hükümetin attığı veya atacağı adımları kolaylaştırdığı düşünülüyor.

Veya gösterilerin devam ediyor olmasının sebebi, komuta kademesinin darbeyle ve darbecilerle ilişkileri üzerindeki şüphelerin devam ediyor olması olabilir. Onların görevden alınmasıyla alakalı Cumhurbaşkanının “Dere geçerken at değiştirilmez” sözleri ve yüzde 1,5(!) darbeciye karşı yüzde 98,5`luk bir kesimin esamesinin okunmamış olması şüpheleri kavileştiriyor. Öyle ya, darbeyi yüzde 98,5`luk asker değil halk önlemiştir…

Belki ‘zamanı değil` diyeniniz olabilir ancak ben o fikirde değilim ve şimdi tam zamanı, diyorum. Gelen darbe sürecinin etkisinde kalarak şuan olup bitenlerle alakalı kimsenin ‘öte taraf`la ilgili bir şey düşündüğü yok. Herkes ‘sözü edilen grup görevden alınsın` diyor ve başka da bir şey demiyor. Ancak bunlar görevden alınırken, kimlerin, yerlerine getirileceğiyle alakalı da ekstradan düşünmek lazım geliyor.

Çünkü darbede dahli olanların diskalifiye edilmesi kadar göreve getirileceklerin kimlikleri de önemli. Bugünün kadroları yarının darbecileri olmamalı. Veya bugünün alınanları yarının vesayetçileri olmamalı.

Bu kesinlikle unutulmamalıdır ki, bugünün darbecileri dünün atananlarıydı. Sızmalardan söz ediliyor ancak bu bütünüyle doğru değildir. Bütün atamalar hükümetlerin insiyatifleriyle gerçekleşmiştir. Belli bir süreye kadar belki bu fark edilmiyor olabilir, ancak bütünüyle habersiz ve sızma şeklinde olmuş demek doğru değildir. Kimi muhalefet partilerinin süreç içerisindeki hükümete dönük uyarıları da bunun delilidir.

Geçenlerde dışişleri bakanı, ‘Benim bakanlıklarıma da sızmışlar` diyordu. Bakan, bunu söyleyerek tamamen işin altından sıyrılmaya çalışıyor. Bunlar sızmadı. Hepsini göz göre göre görevlere getirdiniz. Şimdi de tamamen suçunuz yokmuş gibi bir tavır sergilemeniz ne kadar doğru olabilir ki?!

Bunların dindar insanlara kurdukları kumpasların haddi hesabı yok. Ve bütün bunlardan herkes haberdardır. Ancak bir Allah`ın kulu bunların hesabını sormadı ve halen de onlarla ilgili soran yok. Mesela,  09 Kasım 1998`de Batman`da kaçırılan ve işkenceli 24 günden sonra şehit edilen Cevzet(Cevdet) Soysal`ın hesabını hala soran yok. Sabri Uzun`un, “İN” isimli kitabında açıkça adres belirttiği o olay niye hala irdelenmiyor, sorumlularla alakalı ciddi adımlar atılmıyor?!

90`lı yıllarda PKK`ye karşı kendilerini korudukları için paralel yapı ve başkaca derin mahfillerce gözaltılara alınan ve ardından zindanlara atılan binlerce Müslümanın durumundan habersiz davrananların vebali hiç olmayacak mı?

Şuan darbeye karşı herkesten önce sokağa fırlayan halkın taleplerine kulak asmanın zamanı gelmiş ve geçmiştir artık.

Fazla eskilere gitmeye de gerek yok. Daha geçenlerde(darbe girişiminden önceki günlerde), 90`lı yılların cehenneminden geçmiş, çocuk yaşta türlü işkenceler sonucu imzalattırılan ifadeler sonucu 10 yıla yakın hapis yatmış Müslümanlara kesilen cezalar Yargıtay tarafından onandı ve tutuklu geçirilen onca yıl üzerine daha tutsak geçirilmesi gereken 1-1,5 yıl için de ilgili kişiler için yakalama kararı çıkarıldı.

M.Zeki Ergin hoca, çocuk mahkemesinde yıllarca tutsak yargılandı. Tahliye edildikten sonra dışarıda onlarca yerde yüzlerce tefsir dersleri verdi. Kendine göre işini, düzenini kurdu. Sosyal hayata dair toplumun faydasına işler yapmaya çalıştı. Uzun süren zindan hayatından sonra dışarıya adapte olmaya çalıştı.  İnsanlara faydalı olma adına iyiliği emr, kötülükten nehy yolunda ve aynı zamanda bir basın mensubu olarak yüzlerce makale yazdı. Zindandan çıkalı yıllar oldu. Ancak yine aynı anlayış ve refleksle cezalandırma yoluna gidildi… Yargıtay eliyle serdedilen bu muamele, toplumu germekten ve yeni yaralar açmaktan başka bir işe yaramadı, yaramıyor ve yaramayacak…

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu`nun canlı yayında durumundan söz ettiği, neredeyse gözü görmez dindar bir gence “gözcülük yapmak”tan verilen ağır cezanın hesabını nihayetinde Allah sorar. Kim olursa olsun çektirilen zulümlerin hesabını görmeden sanki Allah(cc) kıyameti de koparmaz. Şu on-onbeş yıllık hayatımızda bunu öğrendik…  Gözaltı sürelerinin 30 güne yani daha önceki sürenin aynısına çıkarılacağı hususu buna karar verenlerin aklında bile yoktu, birkaç gün öncesine kadar.

Allah(cc) hesabı çabuk görendir; dilediği zaman da ‘gözlerin dehşetle açılacağı zamana erteleyen`dir. Ancak yükümlülük altına girenlere de diyoruz ki, madem malum taife için, “sızdılar” diyorsunuz ve şimdi de uyandığınızı ifade ediyorsunuz, o zaman “sızanlar”ın yaptığı tahribatları görerek telafiye yönelmek elzem olmuştur. İlk evvel PKK ve derin-paralel yapının kumpas ve zulümleri sonucu içeri tıkatılan Müslümanları artık serbest bırakın. Başbakan yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş`un bahsini ettiği ‘iade-i itibar` ilk önce bu kardeşler için uygulanmalıdır.

Bu Müslümanlarla ilgili atılacak adım, yeni kadrolaşmanın doğru-yanlış testi mesabesinde olacaktır. PKK ve Paralel yapı mağduru bu insanların mağduriyetinden yana tavır takınan bir kadronun, sözü edilen yapılardan arındırılmış darbe karşıtı bir kadro olduğu iddia edilemez, bizden söylemesi.

Aynı yanlışların tekrarı ilelebet devam edemez. Bir ders alınmazsa, iki ders alınmazsa, tarihe ders olabilecek duruma düşmek an meselesi olabilecektir. Tüm genişliğine rağmen yerin dar olmasını 15 Temmuz gecesinde hepimiz halk olarak hakkel yakin yaşadık.

Allah`ın şefkat tokatlarının etkisi ve dersi büyük olmalı ve bütün bunları yok saymak doğru değildir. Bundan böyle alınan danışmanlardan tutun da kurumların kilit noktalarına atılacak memurlara kadar büyük bir titizlikle seçimler yapılmalı ve ona göre adımlar atılmalıdır.

Bütün bunları söylerken suçluların yanında suçsuzların cezalandırılması gibi bir uygulamanın yeni kaoslar doğuracağından da kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunu da ifade etmeden geçmeyelim…

Selam ve dua ile…