Ramazan ayı rahmet ve bereket ayıdır. Kalıplaşmış iki sözcüğü öylesine ifade edip geçmek kesinlikle doğru değildir. “Rahmet” ve “Bereket”… Bütün insanlığın sorunlarına derman olacak iki anahtar kelime. Herkesi izan ve duyarlılık çizgisine getirecek iki müthiş kavram.

Rahmet ve şefkatle muamele; kişiye, hak ettiğinden ayrı, su-i istimale kaçmayacak şekilde toleranslı ve müsamahalı davranmak demektir.

Nasıl ki, Rabbimizin bizimle rahmetiyle muamelede bulunması, dualarımızın asıl eksenini teşkil ediyorsa, birbirimize karşı da asıl muamele mihverini bu anlayış ve bakış açısı teşkil etmelidir.

Bugün özellikle İslam dünyasının içinde bulunduğu kaosun asıl sebebi, yaratıcı olan Yüce Allah`tan rahmet dileyenlerin, kendi aralarında rahmet yoksunu, şefkat fukarası olmalarından dolayı değil mi?

Bunca katliamın ve bunca yoksulluğun asıl sebebi rahmet fukaralığı ve buna bağlı olarak da bereket yoksunluğu değil mi?

Rabbinin rahmetine ram olmuş bir ümmetin, kendi aralarında ilahi öğreti ve hikmetlerden uzak kendi yöntemleriyle adaleti tesis edeceklerine inanmaları, ne kadar da rahmete susamış, berekete fersah fersah uzak bir hayatı dayattı, biz aciz kullara.

Semadan rahmet dileyenlerin kendi aralarındaki bu milim-ince ve detay “hak arayışı” nasıl ve hangi bir bereketin kaynağı olabilir ki?

Sadece benim her yaptığım ve her söylediğim doğrudur diyerekten, kardeşinin manevra ve söz söyleme hakkını esirgeyenlerin, rahmet ve şefkat dileyişleri semadan nasıl münbit(bereketli) bir karşılık bulabilir ki?

Ramazanın diğer aylardan farklı olarak rahmet ve bereket ayı olduğuna inanan biz insanların, biz Müslümanların, diğer aylardan farklı olarak bu ayda affı, şefkati, rahmeti, iz`anı, isarı devreye alarak, kırılan kalpleri onarmaya, akıtılan gözyaşlarını dindirmeye, akan kanı durdurmaya, güdülen hasedi sonlandırmaya, ağlayan coğrafyaları teskin ve teselli etmeye, açlıktan bitap olmuş yoksulları doyurmaya bir adım atıversek, umulur ki beklentisi içerisinde olduğumuz şefkate ve berekete biz de nail olur, O`nun sonsuz rahmet deryasının nasiplenenleri olarak saadet ve mutluluk içinde yaşayabiliriz.

Güdülen adavetten, beslenen kin ve hasetten İslam ümmetinin halini görüyoruz. Müstekbirlerin ve kan emicilerin boyunduruğunda, onlardan rahmet dileyecek, şefkat bekleyecek kadar zillete duçar olmuş bir atmosferi yaşamak bize her şeyi anlatıyor olmalı ve ders vermeliydi.

 Tabiri caizse bütün ibrelerin iyilikten yana olduğu bu ayı fırsat bilerek, gelin kendimizi değiştirerek bütün bir gidişatı değiştiriverelim. Ruhun bedene galebe çaldığı bu ayda, nefsin azgın hodbinliğine karşı aklın ve kalbin yanında yer almak suretiyle bu gidişatın kaçınılmaz kaderimiz olduğu algısını zir-u zeber ederek, İslam ümmetinin bir daha ilahi rahmetle şahlanışına vesile olalım. Çünkü biz kendimizi değiştirme eğilimini göstermedikçe Allah bizi değiştirmez.

Evet, bu işin tılsımı, “Yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündekiler de size merhamet etsin” hadis-i şerifiyle ortaya konmuştur. Rahmet ve bereket için Rahmet ayını bir başlangıç olarak seçmemiz ne kadar da isabetli olur. Yeter ki o iradeyi ortaya koyalım. Fırsat kaçmadan, zaman geçmeden, o gün, yani pişmanlığın fayda vermediği gün gelmeden adım atalım, pratik yapalım.

O zaman bayram etmek sahiden hakkımız olur. O zaman insanlık bize beddua değil rahmet okur ve semadakiler bize istiğfar diler. O zaman Rabbimiz bizi karanlıktan aydınlığa çıkarır. Yüce Allah ayeti kerimede, “O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah, mü`minlere çok merhamet edendir” diye buyuruyor.

‘Cahili kalkışmalara karşın “selam” kalkanıyla duranlar`a selam olsun…

Ramazanın rahmet, mağfiret, bereket, vahdet ve izana vesile olmasını yine O`ndan niyaz ediyoruz.

Selam ve dua ile…