Başlık dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Kim trilyoner olmak istemez ki? Peki, trilyoner olmak için ne olmak veya ne yapmak gerek? Günümüz itibariyle trilyoner olmanın yolu artık değişti. Trilyoner olmak için fizik, matematik veya genel kültür sorularını bilmenize veya ömür boyu canhıraşane çalışarak ter dökmenize artık gerek yok ki yıllar boyu ter dökmeyle de bu hülyanın gerçekleşmesi nedretten olsa gerek.
Birçoğunuz merak ettiniz bu trilyoner olmanın yolunu. Aslında konu medyaya yansıyor, ancak dünün karşıtları bugünün neredeyse kankileri olduklarından mesele sıradan bir olaymış gibi veriliyor veya hiç yorumlanmadan yazılıyor ki o yüzden gündemimize gelmiyor.
Konunun, dikkatini çektiği insanlar, tâbi tutuldukları muamele açısından aynı girizgâhtan geçtikleri halde trilyonerlik gibi bir “talih kuşu”na sahip olamamaları. Öyle ya kendileri de aynı muameleyle hatta en daniskasıyla muhatap edildikleri halde bırakın trilyoner olmak, aileye hasret dört duvar arası mahpus bir yaşama duçar edildiler ve ediliyorlar.
Şimdi efendim ifade etmek gerekiyorsa, günümüz şartlarında hemen şipşak trilyoner olabilmek için -birkaç ay önceki tabirle- “Balyoz, Ergenekon vs. terör örgütü”ne üye olup onun için 2-3 yıl yatmak artık yeterli. Öyle işkenceye tabi tutulmak veya eziyetler sonucu herhangi bir uzvunuzu da kaybetmiş olmanız da gerekmez.
Balyoz Davası kapsamında 3 yıl 5 ay 15 gün tutuklu yargılandıktan sonra beraat eden Albay Yusuf Kelleli`ye Ankara 5.Ağır Ceza Mahkemesince, 225 bin TL maddi, 830 bin TL manevi olmak üzere toplam 1 milyon 55 bin TL (eski söylemle 1 trilyon 55 milyar lira) tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.
İlk karar 5 Kasım`da Emekli Korgeneral Ayhan Taş hakkında verildi. Haksız yere 3 yıl 4 ay 7 gün hapis yatan TAŞ`a 1 milyon 250 bin lira ödenmesine hükmeden Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesi ardından da Emekli Korgeneral Engin Alan`a 1 milyon 363 bin lira verilmesine karar vermişti.
Türkiye tarihinde görülmemiş rakamlarla verilen tazminat kararları, insanları ister istemez adalet anlayışını sorgular hale getiriyor.
Ya bu ülkenin nezarethanesinden kör, sağır, sakat, hadım çıkan ve ardından evinden veya üzerinden çıkan “Arapça yazılı Fatiha dokümanları”yla yıllarca cezaevi hayatına, dört duvar arasına mahkûm edilen insanların hakları ne oldu veya ne olacak?
‘Onların vardır bir suçu` derseniz, ‘bunların yok mu hiçbir suçu` der insanlar.. Öyle her şeyin kumpas veya komplo olduğuna inanıyorsanız, tekrar yasakçı ve vesayetçi günlere hazır olun derim. Çünkü tekrar gaflet uykusuna dalmışsınız demektir. Yaşlı-hasta nineleri öyle GATA kapılarından örtü ve kıyafetlerinden dolayı ölüme terk edenler uzaylılar değildi herhalde. Kutlu doğum etkinliğinde ilahi-ezgi ve Kur`an-ı Kerim okuyan gençlerimiz üzerinden gece yarısı muhtıraları yayınlayanlar öyle sütten çıkmış AK`lar değildi kanaatimce. Özellikle doğuda işlenen faili meçhuller bu ülke sınırları içerisinde o zamanın etiketli ve üniformalılar inisiyatifi veya tetikleriyle gerçekleşti sanırım.
Burada ters giden sadece bir şey yok, çok şey var: Muhafazakâr bir iktidarın kendi döneminde ısrarla; cami bombalamak, kendi uçağımızı düşürmek, iktidarı devirmek, başörtülüleri -yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu iddia edilen ülkede- düşman bellemek ve darbe yapmakla suçladığı insanların bugün halkın parasıyla trilyoner edilmelerine yol tanıması sizce de bir terslik yumağı değil mi?
Kumpas deyip de işin içinden çıkmaya çalışmak ne kadar gerçekçi ve doğru? Kumpaslar hep bunlara mı yapıldı yahu?! Samimiyseniz şayet, camide ders veren, dernekte yardım eden, çarşıda muhtaçlar için kermes açanlara kurulan kumpasları da deşifre edin o zaman. Onlar için niye bir gelişme yok? Lütfen samimi ve adil olalım ki dünya âlem bizi öyle tavsif etsin, Mazlumlar bizi öyle bilsin, tarih de bizi öyle not düşsün.
Sahiden bu sistem hep suç örgütlerine mi lojistik destek ve finansmanlık yapacak… Ergenekon, Balyoz, Paralel, PKK… Bunların finansmanı devlettir desek yanlış mı söylemiş oluruz. Kimine mahkeme üzerinden, kimine meclis üzerinden, kimine de bürokrasi üzerinden hep imkânlar ve paralar akıtıldı, imkânlar sağlandı. Mazlumların ahı mı? Bırakın onu da Allah(cc) sorsun…
Selam ve dua ile…