Kürdistan`da sol tandanslı örgütlerin 30 yılı aşkındır sürdüre geldikleri yöntem, maalesef hep Kürtleri vurmuştur. Cumhuriyet ilanıyla beraber özellikle Kürt Müslüman halkın, dini değerlere saldırıya gösterdiği reaksiyondan sonra Kemalist zihniyetten çektiği sıkıntıların benzerini, sol örgüt ve yapılanmalardan çekmiştir.

 

Zamansal olarak da Kemalizm`in çektirdiği ile sol örgütlerin çektirdiği neredeyse eşitlenecek gibi. Sol örgütlerin, nerede olursa olsun bütün eylem ve söylemlerin sorumlularını Kürt halkı içinde aramaları, maalesef böyle bir sonucu ortaya koymuştur.

Özellikle Türkiye Kürdistanı`nın, bütün bölgenin intikam sahası olarak kullanılıyor olması, hayatı çekilmez bir hale sokmuştur.

Suriye`de, Irak`ta, İran`da gerçekleşen her olay için burada fail aramaya çalışmak ve insanlara hayatı çekilmez hale getirmek ‘salt aradaki bağ` nedeniyle diye değerlendirmek gerçekçi değildir.

İnsanların nerede olursa olsun bütün zulüm ve haksızlıklara karşı ortaya tepki koyması elbette ki gerek. Ve bundan daha doğal bir şey de olamaz; ancak gerçekleşen her bir vakıayı, kendi saldırılarına zemin ve basamak saymak doğru değildir. Ve bu başlı başına karşısında durulması gereken bir zulümdür.

Fransa`da gerçekleşen bir olayın faturasını Kürtlere kesmek, direk veya dolaylı mağduriyetlerine sebep kılmak, sol orjinli örgütlerin her zamanki yöntemi olsa gerek.

Kobane`de gerçekleşen çatışmalar için Kürdistan şehirlerini kan gölüne çevirmek, belki de örgüt yöneticilerini aşan ve tamamen kuklacının kurguladığı ve uygulamaya soktuğu düşmanca bir yöntem olsa gerek.

Yoksa kendi tarafını desteklemek için tabiri caizse delik deşik olan sınırdan geçerek “Kobane Er Meydanı”na gitmek varken, savaşı Diyarbakır`a Batman`a veya Van`a taşımak Kürt düşmanlarının işi değilse nedir? Bu, bir evde yanan yangını diğer bütün mahalleye yaymak demektir. Bu, olsa olsa Kürt illerinin hepsinde kaosu ve gerginliği hâkim kılmaya çalışmaktır.

Kobane`deki olaylar için Diyarbakır`daki sakallıya, Silopi`deki çarşaflıya saldırmak kuklacıya kanarak kendi ayağına sıkmanın yanında Kürt halkına dünyayı yaşanmaz hale getirmeye çalışmaktır.

Gün geçmiyor ki Kobane`den veya diğer kanton bölgelerinden Diyarbakır`a veya diğer şehirlere cenazeler gelmesin. Ve bütün bu gelen cenazeleri büyük törenlerle karşılıyorsunuz… Siz, bütün Kürdistanı intikam zemini kılarak, o zaman başkalarına da “Bunlar sınırı geçip bizi öldürüyorsa, bizim de burada onları bularak vurmamız meşru” hakkını vermiş olmuyor musunuz?

Suruç`taki şiddet olayını tasvip etmek mümkün değil, ancak “Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz” diyerekten gidenlere dönük saldırı karşısında bütün bir Kürdistan veya Kürtlerin yaşadığı bölgeleri yaşanmaz hale getirmek, cenazeleri uzun namlulu silahlarla karşılamak şiddetten şikâyet edenlerin haline pek de benzemiyor. Bu kendi dışınızdaki herkesi sindirmeye çalıştığınızın bir göstergesi değil de nedir?

Altını çizerek söylüyorum Suruç`taki olayı doğru bulmamakla beraber bütün bu olup bitenler, sizi düşünmeye sevk etmiyorsa ve hala eski yanlışların devamında engelleyici rol oynamıyorsa o zaman böylesi üzüntü verici olayların önüne geçmek maalesef mümkün olamayacaktır.

Kürdî aşkınız varsa eğer, bu ateşi yaymadan söndürmeye çalışınız. Şimdilik söndürülemiyorsa da en azından genellemeden lokal kalmasını sağlamaya çalışınız.

Şu kesinlikle bilinmelidir ki; S.Demirtaş`ın ve C.Bayık`ın Kürtleri silahlandırmaya dönük açıklamaları ve Kürtleri yeni kalkışmalara hazırlamaları, mağduriyetler yaşatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Bu arada; PKK`cilerin saldırısı sonucu İstanbul ve Adana`da katledilen Müslümanlara Allah`tan rahmet ailelerine başsağlığı diliyorum. Tarsus`ta yine bu güruhun eliyle yaralanan HÜDA PAR ilçe eski başkanına da şifalar diliyorum.

Selam ve dua ile…