Geçtiğimiz gün yine İstanbul ve başka illerde gece yarısı baskınları vardı. Gece yarısı baskınlarının bittiğini sanmıştık ama bitmemiş demek. Tabi bu seferki gece baskınlarının bir farkı da vardı. Gece baskınları, gece baskınlarını düzenleyenlere yönelik yapılıyordu. “Hey gidi dünya… Çalma kapılarını, çalarlar kapını hem de bir gece yarısı…” diyecektim ki, aniden ‘kime yönelik olursa olsun dehşet ve tedhişin karşısında olmamız gerektiği` hususunu hatırladım ve “nasıl ki başkaları davet edildilerse onlar da davet edilselerdi ya” demeyi şe`nimize daha uygun gördüm. Yine de herkes için hukuk herkes için adalet diyelim.
Vatan caddesinden geçerken sabık görevlilerin ailelerinin bu sefer içeriye sorgusuz sualsiz girişlerini değil, daha önce eşleri ve çocuklarının amir konumunda oldukları emniyetin kapısındaki mahzun bekleyişlerini gördüm. Bir an için daha önce bir gece veya şafak baskınıyla gözaltına alınan İslami sivil toplum kuruluşu üyeleri ve gazetecilerin ailelerinin oradaki bekleyişlerini hatırladım. Bu dünyanın makam ve mevkilerinin geçici olduğunu bir kez daha aynel yakin görmüş oldum.
Efendim, İstanbul dâhil 20 ilden fazla yerde terörle mücadele ekipleri ve istihbaratçılara yönelik eş zamanlı baskınlar yapıldı. İstanbul merkezli operasyonlarda 200`e yakın adresin arandığı ifade edildi. Aranan evler arasında İstanbul İstihbarat Şube Eski Müdürü Ali Fuat Yılmazer`in evi de vardı. Zanlı müdür ve TEM`cilerin “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yasa dışı dinleme yapmak ve sahtecilik” suçlarına karıştıkları öne sürülüyor. ‘Selam Tevhid` soruşturmasının casusluk amacı taşıdığı, ortada bir örgüt olmadığı, bir kurgu oluşturularak Başbakan, Bakanlar ve MİT müsteşarının dinlendiği belirtiliyor. Bütün bu suçlamalarla alakalı yüzden fazla kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınan isimler arasında İstanbul Terörle Mücadele eski Müdürü Ömer Köse, değişik operasyonları yöneten İstanbul TEM eski Şube Müdürü Yurt Atayün de vardı.
Gece baskınına uğrayan terörle(!) mücadele ekiplerinin o anki duygu ve düşüncelerini gerçekten merak ettim. Acaba kapı önünde elinde balyoz ve otomatik silahlarla duran değil, kapı arkasında ailesi ve çocuklarıyla beraber beklenmedik bir balyoz sesiyle de değil, bir uzun zil sesiyle uyanmak nasıl bir duyguydu.
Tabi ki bu gece baskınlarını öyle fakir fukaranın evine yapılan gece baskınları gibi tahayyül ediyorsanız yanılıyorsunuz. Hepimiz hatırlıyoruz elbet. Gecenin o sessizliğinde aniden patlayan bomba sesini andıran gümbürtüyle kırılan kapılardan içeriye dalanların “Yat, yat, yat, yat…” bağırışlarını bu halkın torunları, sülalesi ve ahfatları dünya var olalı hiç unutur mu?
Ucube kıyafetler ve silahlarla evlere dadananlar, milletin yatak odalarına girecek kadar pervasızlaşanlar bir gün Allah`a da bunun hesabını vereceklerdir.
Yargı, gözaltı, mahkemeler, hak, hukuk, adalet… Bunlardan ne zaman söz ediliyorsa dini hassasiyetleri ön planda olan mahkûmlar hatırlanıyor. Onların geçirdikleri süreçler bir bir canlanıyor ve duçar oldukları mağduriyetler ne zaman son bulacak diye düşünmekten insan kendini alamıyor. Çünkü bütün hukuksuzluklar onlar üzerinde denendi.
Bir ayrıntı daha… Düne kadar evleri basılan herkesi terörist addeden iz`an yoksunu çevrelerin, bugün gece yarısı baskınlarına tepki göstermekle beraber sosyal medya üzerinden cezaevlerini “Yusufiye Medresesi` diye tanımlamalarını güzel ve yeni bir gelişme olarak görüyorum. Demek ki evleri basılan herkes terörist değil, cezaevine konan herkes de suçlu değildir. Gömleği arkadan yırtılanların anlaşılmasına vesile olacak her gelişmeyi takdirle karşılamak lazım. Düşmez, kalkmaz bir tek Allah`tır. Bir kez daha bu böyle biline.
Dünya gündeminde olan ama dünyanın çözüm için kılını kıpırdatmadığı şu zalim ve alçak siyonistlerin zorbaca saldırıları her geçen gün yürek yakıyor. Bu mübarek Ramazan ayında ve Bayram arifesinde yapılan katliamların unutulmaması dileğiyle bütün dünya Müslümanlarının Mübarek Ramazan Bayramı`nı tebrik eder Ümmetin uyanışına vesile olmasını Cenab-ı Allah`tan niyaz ederim.
Selam ve dua ile.