TBMM`deki ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Medyanın Rolü Alt Komisyonu`nun dizilerdeki kadın-erkek sayısı üzerinden yaptığı araştırma şimdi de moda gündem oldu. 

 

‘Dizilere erkek egemen` diyen komisyon, raporunu güya rakamsal verilere dayandırıyor.  TRT dizileri üzerinde yapılan sayımda 39 erkek karaktere karşılık 24 kadın karakterin görev almasını komisyon,  veri olarak kabul ediyor. Bunun için de TRT müdürü adeta sorgudan geçiriliyor.

Haberlere göre komisyon, ileriki günlerde görüşlerine başvurmak için yapımcıları da TBMM`ye davet etmeyi düşünüyor.

Gerçi başka verilere göre komisyonun bu tespiti de yanlış. Açıklamalara göre, birçok dizide, kadın kelle sayısı erkek kelle sayısından fazladır. Başka ilginç bir şey daha; dizi senaristlerin yüzde 50`si hatta yüzde 60`ı kadınmış. Yani az kadın var, dediğiniz dizilerin yazarları kadın.

Toplum olarak illa ki vasat olmayacağız. Bir şeyin ardına verdik mi onun cılkını çıkarmadan peşini bırakmayacağız.

İlk başta “eşitlik” dedik, onun ardından  “pozitif ayrımcılık” diye tutturduk, şimdi de “erkek kelle sayı fazlalığını kafaya taktık".   Sahi ne oluyor, farkında mıyız?  Kadın meselesini dillendirirken yine işi zıvanasından çıkardık.

Toplumsal mutsuzluğun nedeni tespit edilmeden getirilen çözümler başka sorunların oluşmasından başka bir işe yaramıyor, yaramayacak.  Çocuğunu döven babanın cezaevine atılması sonucu, çocuğunun ağlayarak dışarıda babasını beklerkenki hali ve travmatik durumunu kim nasıl izah edebilir…

İnsanların gönül dünyasına fıtri sevgiyi yerleştirmeden bu işi çözeceğinizi umuyorsanız, yanılıyorsunuz. Hatta daha da bozuyorsunuz. Bireyi, aileyi ve toplumu ayrıştırıp düşman haline getiriyorsunuz. Çocuğuna veya eşine ani bir öfkeden dolayı attığı tokattan 2 gün gözaltı ve bir ay cezaevi yatan bir erkekten, artık o kadına veya o çocuğa daha nasıl bir hayır gelebilir?  Veya eski ülfet ve sevgi bir daha rahat rahat nasıl tesis edilebilecek?

Bu dizi işi de burada bitmez. Romancılara da artık eşit kelle sayı zorunluluğu getirilmeli. Kurgularında artık ya eşit ya da kadın rolüne daha fazla yer vermeliler ki bir suçu işlemiş olmaktan kurtulabilsinler.

Ha! Bir şey daha: şimdiye kadar bizim ülkemizde dizide kullanılan kadın figüründen ne kadar istifade edilmiştir; bir de onu sormak lazım gelmez mi? Kaç tane filmde, kadına toplumun ıslahı için rol biçilmiştir. Sosyal yaşamın yansımaları diyerekten dizilerden şiddet, tecavüz, yozlaşma örnekleri fışkırmıyor mu? “Camia”nın “Tek Türkiye”sinde bile, abi-kardeş`in bir kadına yönelik aşkları işlenmedi mi?

Geçen hafta gazetemiz Doğruhaber`e açıklamalarda bulunan Aileyi Koruma ve Destekleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yasemin Çoban`ın da dediği gibi, filmlerde oynayan veya rol alan kadın hep araba kullanmış, karma oturmuş, para, sevgili, aşk ve flört peşinde koşuşturulmuştur.  Bunun neresi bizim Müslüman toplumumuzun gerçeğidir.

Siz önce Senanur Polat kızımızın temel hakkı olan okuma isteğini karşılayın; başörtülü olduğu için adam olamamış doktorların hışmına uğrayıp can veren kadınların (Aynur Tezcan) hakkının peşine düşün; ondan sonra, işleri güçleri –af buyurun- bize flörtü, “sevgiyi” aldatmayı, hıyaneti, gezip-tozmayı öğretecek aktristlere iş bulma uğraşına girin.

Kadına verilen değeri İslam`dan gayri bir sistem vermiş değildir. Kadının gerçek vazifesi olan “iyi bir anne olma”nın yanında elbette diğer görevleri de vardır ve bunlar toplum ve aile yapılandırmasında temel unsur olarak telakki edilmektedir.

İslam, cenneti anaların ayakları altına sermiş ve kendi rızasını bir noktada onların rızalarına bağlamıştır. Onun için gelin, kadın-erkek kelle sayısından ziyade bunların her alanda ve müspet manada üzerlerine düşeni yapıp yapmadığına bakalım. Toplumun ifsadı yönünde olan rollerin önüne geçip o açıdan bir revizeye hatta toplu değişime gidelim.

Şu an mevcut olanlar; gerek dizi, gerek tartışma programları, gerekse de haber programlarında müstehcenliğin saçıcılığını yapıyorlar zaten.  Yoksa kelle sayısıyla uğraşarak bir sonuca varılamayacak, hatta bu haliyle kadın rolünü arttırmanın ifsattan başka bir faydası olmayacak.

Yine de ‘bildiğimizi yapacağız` diyorsanız, o zaman derim ki; ‘İYİSİ Mİ NEREDE FAZLA ERKEK BULSANIZ “TEMİZLEYİN” içiniz kararmasın. Zaten yanlış hatırlamıyorsam zamanında Kemal Derviş de “erkek dolu bir mecliste içim kararıyor” demişti` Böylece Kemal`ı da mutlu etmiş olursunuz.

Not:Yusufîlerden Kadri Can kardeşimizin annesi Erzane teyzemizin kalp rahatsızlığı geçirdiğini haber aldım. Cefakâr ve yüreği yanık annemize Yüce Allah`tan şifalar dilerken, başta Can kardeşim Kadri olmak üzere diğer tüm aile bireylerine de bu imtihandan dolayı sabırlar diliyorum. Allah yardımcıları olsun. “Kadri`şinas”larına bir an önce hayırlısıyla kavuştursun!

Selam ve dua ile…