Örgüt üyeliği… Bu üyelik kavramı hakikaten soyut. Herhangi birini, her an herhangi bir örgüte üye olmakla suçlayıp içeri atabilirsiniz. Hatta onu, onun –varsa eğer- gerçekten üyesi olduğu örgüte değil de, senin onun üyesi olmasını istediğin veya canının istediği bir örgüte üye gösterip (yapıp) içeri yollayabilirsin. Bu herkes için korkunç bir şey olsa gerek. Örgüt adına iftar vermek, örgüt adına camiye gitmek, örgüt adına bir kurumda çalışmak, örgüt adına sohbet etmek, örgüt adına öğrenci evini ziyaret etmek, örgüt adına durakta otobüs beklemek ve daha başka gerekçelerle insanlar örgüt üyeliğiyle cezalandırılsa, bunun sonu ne olacak Allah aşkına.
Şimdi ben Abdulkadir Hoca`nın gazetedeki düzenli yaşam biçimini, kin ve düşmanlıktan fersah fersah uzak yorum ve değerlendirmelerini göz önüne alırken hocanın nasıl bir suç işlemiş olabileceğini bir türlü kestiremiyorum. Sahi, evi barkı olan, işine düzenli gidip gelen ve vasat yazılar yazmaktan belki başını kaşıyacak zamanı olmayan bu yazar arkadaşımız, nasıl bir suç işlemiş olabilir ki? Açıkçası haberi duyunca ‘eğer hoca da suçluysa o zaman bu memlekette suçsuz insan yok` dedim.
Abdulkadir Hoca yıllarca Ankara`da görev yaptı; yüzlerce belki binlerce ifade edilebilecek öğrencinin dersine girdi; bir çok bürokratın, milletvekilinin hatta hakim ve savcının çocuğuna ders verdi, hocalık yaptı; dershanelere soru-cevap ve test kitapları hazırladı; bir gün bir öğrenciden veya bir öğrenci velisinden ‘çocukları olumsuz etkilediğine` dair şikayet gelmedi. Olsaydı eğer, ilgili dershane veya eğitim yuvası kesinlikle onu barındırmaz ve işine son verirdi. Bunu, Hoca İstanbul`a geldikten sonra da oradaki dershanelerin kendisinden istifade etmelerinden de çıkarabiliyoruz.
Peki, bu cezalandırma ayıbından kim ne kazandı, kimin eline ne geçti? Evi ve işi belli olmasına rağmen günlerce takip edip taciz edenler, “İstikbal`den, Bellona`dan geliyoruz” deyip ikide bir aileyi rahatsız edenler, acaba kendileri de vicdanen rahat oldular mı? Hiç sanmıyorum. Çünkü fıtrat bunu böyle gerektiriyor. Sadece, bu ifsat olmuş toplumda bir ıslahatçıyı derdest etmekle biz kaybettik, çocuklarımız kaybetti, hatta adalet ve insanlık kaybetti.
On bir ayın sultanı Ramazan Ayı`nda, müminlerin bayramı Cuma gününde, bin aydan hayırlı Kadir Gecesinde, Müminlerin bir ay boyu tuttukları Ramazan orucu sonrası ödüllendirilecekleri Ramazan Bayramı arifesinde alıkoyanlar kaybetti… Duydum ki ailesine ‘bu akşam Kadir Gecesi ve aynı zamanda benim doğum günüm, inşallah beraber ihya ederiz` demiş… Beraber ihya etmek nasip olmayınca da avukatına ‘benim Kur`an`ımı getirin` diye söylemiş. Bütün bu anlatılanlar, Abdulkadir Hoca`nın hangi örgüt üyesi olduğunu işmam ettiriyor zaten: Kadir Gecesi Örgütü… Kur`an-ı Kerim Örgütü… Onun için diyoruz ki, Kadir Gecenizi beraber ihya etmenize engel olanlar yanlış yapmışlardır, kaybetmişlerdir. Islahatçı yönünüzle, sizi derdest edenlere karşı da mutavassıt tutumunuzu değiştirmeyeceğinize eminim. Yine, `şiddete hayır, bozgunculuğa hayır, ifsada hayır` sözlerinizi mimik hareketleriniz eşliğinde duyar ve görür gibiyim. Allah sabırlar versin ve hayırlı bir şekilde istifade etmeyi nasip etsin
Herkesi insafa ve adil olmaya çağırmak hepimizin boynunun borcu olmalıdır.
Bu vesileyle tüm Müslümanların Mübarek Ramazan Bayramını can-u gönülden kutlar; sıhhate, selamete, iz`ana, insafa, adalete, maşuka vuslata, rahmete ve berekete sebep olmasını Cenab-ı Allah`tan niyaz ederim. Çocuk ve eşlerinden, sevdiklerinden ayrı bırakılanlara da Bayramın vuslat sebebi olmasını dilerim.