28 Şubat Darbesi İslami değerlerin bütününe karşı yapılmış bir darbeydi. Darbe süreci sadece 28 Şubat 1997’de başlamadı; bu süreç ta 90’lı yıllardan itibaren başladı.
İslami ve insani bütün değerlere savaş açıldı. Darbeyi fiili gerçekleştirenlerin yanında çanak tutan, destek veren bütün siyasi, sivil ve bürokratik kişilerin hepsi bu meşum darbenin sonuçlarından sorumludur. Günahı hepsinin boynunadır.
Darbeci askerler için daha demokrat ve özgürlükçü diyenler, başörtüsüne fürulardandır fetvasını çıkaranlar da bu vebalin altındadır.
Kur’an Kurslarına, başörtüsüne, camilere karşı adeta savaş açıldı. İkna odalarıyla eğitim görmek isteyen milyonlarca gencin geleceği ve aslında bir ülkenin geleceği karartılmaya çalışıldı.
Halkın oylarıyla seçilen başörtülü vekile karşı barbarlık yapılarak güya ‘had’ bildirilmeye çalışıldı ve bunu sözde ‘hoşgörülü’ demokratlar yaptı.
Kamudaki çalışanlara ‘başörtüsü yasağı’ getirilerek birçok kamu görevlisi hakkında soruşturma açıldı, hatta bazılarının işlerine son verildi. Daha zalimcesi, bu yasak sadece kadınları değil eşi başörtülü erkekleri de etkiledi. Çok sayıda erkek, eşi başörtülü olduğu için veya ‘irticai fikirleri ya da faaliyetleri’ fişlemesiyle işten atıldı. Kişiler eşleri ve işleri arasında tercih yapmaya zorlandı. Böylesi bir barbarlık tarihte nadir görüldü.
Terfilerine güvenen sözde asker görünümlü karanlık yüzler, ülkenin başbakanına galiz küfürler savurdu. Dönemin başbakanı merhum Erbakan Hoca’nın davetiyelerine bile karışıldı. İftara davet edilen sarıklı hocalar hükümet sorunu yapıldı.
28 Şubat sürecinde binlerce dindar insan gözaltılara alındı, yine binlercesi cezaevlerine konuldu.
Gençlerin camiye gitmesi adeta suç sayıldı. Şu an Siyonist rejimin Filistinlilere yaptığı gibi gençlerin camilere gidişlerine engel olunmaya çalışıldı.
İslami eserler, misvaklar, Arapça yazılar suç sayıldı. Kudüs için tertiplenen bir etkinlik, tankların şehrin içerisinde yürütülmesine gerekçe gösterildi.
Ve bu zulmün bin yıl süreceği iddia edildi, ama çok geçmeden bütün bu hainler tarihin çöplüğünde yerlerini aldı.
Ama bitmedi, hala o günün özlemiyle yanıp tutuşan darbe özlemliler, İslami ve insani bütün değerlere düşmanlık ederek inisiyatifi ele geçirmenin çabası içerisindeler. Bu görülmeli!
Çarşafa, sakala, cübbeye, sarığa, İslami kavram ve terimlere her fırsatta saldırıyorlar. İslam’ın kendisi olan şeriata küfredecek kadar alçalıyorlar. Üste çıkmaya çalışıyorlar. Tekrar eski günlerin özlemiyle yanıp tutuşuyorlar.
Bunun için acil önlemler alınmalı, aksi takdirde bu darbe kalıntılarının tehlikesinden emin olunmaz.
Dindarların kullandıkları renklere bile tahammülleri olmayan bu darbe heveslilerinin, fırsatı ele geçirince yapacakları zorbalıklar akıldan çıkarılmamalıdır.
Bir silindir gibi bütün İslami ve insani değerleri ezmeye matuf 28 Şubat Darbesi düpedüz bir darbeydi!
O darbeciler ve o darbenin kalıntılarıyla hesaplaşılmadan başka darbeleri engellemenin de imkânı olamayacaktır.
28 Şubat Darbesiyle zamanında, tam ve doğru şekilde hesaplaşılsaydı, belki 15 Temmuz darbesi olmayacaktı.
Buradaki köklü çözüm; darbe kalıntılarının tümünü ortadan kaldırmak ve darbe heveslilerle iyi hesaplaşmakla mümkün olacaktır.
Bir de işin en önemli taraflarından biri de darbe mağdurlarına, haklarının bütününü iade etmektir.
90’lı yıllarda, darbe sürecinin can yaktığı dönemde, uyduruk deliller ve ihdas edilmiş suçlarla farklı cezalara çarptırılan insanların bugün hala sorunlarla boğuşuyor olmaları, büyük bir sorundur ve darbe kalıntılarıyla da tam hesaplaşılmadığının göstergesidir.
Darbe sürecinde bahsini ettiğim gerekçelerle hüküm almış bir insanın bugün aldığı yüksek puanlarla elde ettiği memuriyet hakkının elinden alınması, ortada duran büyük bir sorundur ve bu sorunun mutlaka çözülmesi lazımdır.
O yıllarda hüküm giymiş birçok insanın bugün yine mahkemelerden aldıkları ‘memnu hakların iadesi’ kararlarına rağmen hala birçok haklarından mahrum bırakılıyor olmaları, temel insani haklar açısından da çözülmesi gereken büyük bir sorundur. Bizden söylemesi!