Ekonomiyle ilgili sıcak bir gündem var yine. Epey bir süredir faize karşı bir direnç vardı. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, faiz sebep, enflasyon neticedir, açıklamasından sonra faizler düşürülmeye başlanmıştı.

Sayın Cumhurbaşkanı bu tespitinde haklıydı, çünkü faizin yüzde 4,5 olduğu dönemlerde enflasyon yüzde 6,5’lardaydı. Bugün faiz yüzde 25’te ve enflasyon yüzde 48 civarı, kimilerine göre de yüzde 70 civarlarında.

Ama kapitalist sistemin bekçileri ve onların eğitiminden geçen koca unvanlı adamlar yüklendikçe yüklendi. ‘Faizler yükselmezse mahvoluruz!’ diye tutturdular. ‘Parası olanlara fazladan fara vermenin kararını almalıyız!’ diye vaveyla kopardılar. Habire, faizler yükseltilmeli, diye tutturdular.

Nihayet önceki gün Merkez Bankası, politika faizini 750 baz puan artırarak yüzde 17,5’tan yüzde 25'e çıkardı. Altın ve döviz fiyatlarında düşüş yaşandı, Dolar ve Euro’da yüzde 5’lik gibi bir düşüş görüldü. Ancak aradan 24 saat geçmeden tekrar döviz yukarıya doğru tırmandı. Yani faizdeki bu denli bir seferdeki yüksek artış, dövizi yine beklenen seviyeye düşürmedi.

Aslında biraz mantık yürütmek bile yetiyor bu işe. Faizi kim alır? Faizi, parası olan alır. Kimden alır? Paraya ihtiyacı olandan alır. Peki, bunu kimin üzerinden gerçekleştirir? Bankalar üzerinden gerçekleştirir. Hem parası olanın hem de aracı durumundaki bankaların kanlarını emdikleri kişiler kimler? Paraya ihtiyacı olanlar. Böylece sonuç olarak hem para babalarını hem de bankaları besleyenler kimler oluyor? diye soracak olursak, ‘tabi ki paraya ihtiyacı olanlar’ diye cevap vermekten başka seçenek yok. Konu bu kadar açık.

Denilebilir ki; parayı yani faizle krediyi alanlar sadece normal düzeydeki vatandaşlar değil, hatta en çoğunu onlar değil zenginler alır/alıyor! Bunun da cevabı açık!

Birincisi, genelde normal vatandaşa verilen kredinin faiz oranı farklı, zengine verilen faiz oranı farklı oluyor. Çünkü perde arkasında dönenleri hesaba katmasak bile iki tarafın geri ödeme şartları çok farklı oluyor da ondan.

İkincisi, o faizli krediyi alıp konut yapan veya başka herhangi bir konuda yatırım yapan zengin adam, netice itibariyle kendisine yüklenen faizi de fiyata ekleyerek, yani fiyatı yüksek tutarak faturayı yine alıcı vatandaşın adresine gönderiyor. Zenginin almış olduğu faiz alıcıya yani ihtiyaç sahibine bir kere yüklendi ve burada daha iş bitmedi tabi. Vatandaş da bunu satın almak için nakit parası olmadığından, bu sefer ayrıca kendisi bankanın kapısını çalıyor. Banka ona da ayrıca faizli bir kredi çıkarıyor. Böylece vatandaş ikinci sefer faiz denen lanet fark dolayısıyla yeniden fazladan ayrı bir yükün altına girmiş oluyor.

Netice itibariyle faiz, paradan para kazanmaktır. Parası olanın, parası olmayanın üzerine bindirdiği yüktür; bu açık.

Pandemi ve sonrasında yaşanan ekonomik çalkantıların ve tedarik zincirinde yaşanan aksamaların bütün bir dünyanın ekonomisini bir şekilde menfi etkilediğini bilmeyen yok. Türkiye de bundan nasibini aldı, hem de fazlasıyla.

Ben ekonomist değilim, ama bütün bu kriz dönemlerinde sıradan insanlar/vatandaşlar zarar ederlerken, parası olanlar yani zenginler ve bankalar hep kâr etti. Hatta sadece kâr ettiler demek yanlış olur, piyasadaki parayı adeta hortumladılar desek daha isabetli olur. Şimdi de aldıkları parayı kullandırmak ve fazlasıyla almak için faizlerin artırımında ısrar ediyorlar. Aksi takdirde kredi vermeyiz, diyorlar. Malumunuz, bankalar uzun süredir kredi vermiyordu. Ama bundan sonra verebilirler; faizler arttı çünkü.

Bunlar, bankalar ve zincir mağazaları üzerinden vatandaşın canına okudular. Her gün yeni etiketler hatta belki gün içinde tekrarlanan fiyat etiketleri değişiklikleri, deyim yerindeyse insanları müflis bıraktı.

TL’nin bu arada değer kazandığını söylüyorlar. Yüzde 6-6,5 değer kazandı diyorlar. Bunu söylemekle birlikte öte tarafta ‘aslında değer kaybediyor’ anlayışıyla hareket ediyorlar. Çünkü verilen her bir kuruşun fazlasıyla ödenmesine karar verdiler. Bununla aslında ‘değer kaybediyor/kaybedecek’ demek istiyorlar. Yani ‘güven ortamı yok’ diyorlar, ‘istikrar yok’ diyorlar. Güven ve istikrar olsa karzı hasen (güzel borç) olurdu, faiz olmazdı.

Netice itibariyle iki-üç gündür faiz yükseldi diye sevinenler, mutlu olanlar, normal vatandaştan yana sevinenler değiller; çünkü vatandaşın burada kârlı çıktığı bir durum yok.

Son olarak faizle ilgili ayeti kerimeye kulak verelim: “Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.”