Türkiye’nin gündemi yine ekonomi ve artan KDV oranları. Asgari ücret artışından sonra memur maaşlarında da artışlar olacak. Ancak sadece KDV’deki artışlar piyasayı derinden etkileyecek.
Gerek asgari ücret gerekse de memur maaşlarında yapılan/yapılacak zamların yüksek olduğu doğru. Asgari ücret net 8 bin 506 liradan net 11 bin 402 liraya yükseltilmişti. En düşük memur maaşı da 11 bin 848 liradan 22 bin 17 liraya yükseltilecek. Meclis bunu oylayacak.
Fakat burada önemli olan maaşlardaki artışlarla vatandaşın geçinip geçinemeyeceği/geçinemediği hususudur. Vatandaş cebine giren parayla geçinemiyorsa burada sıkıntı vardır demektir.
Daha önce bazı mal ve hizmetlerde yüzde 18’den yüzde 8’e indirilen KDV, dün itibariyle yüzde 10’a çıkarıldı. Başka bazı mal ve hizmetlerde uygulanan yüzde 18'lik KDV ise yüzde 20’ye çıkarıldı. Temel gıda ürünlerinde herhangi bir KDV artışı olmadı, KDV’si yine yüzde 1 olarak devam edecek.
Her yerde fiyatlar uçuk, ancak şehirlerin dışına çıkıldığında fiyatlardaki insafsızlık daha bir göze çarpıyor.
Ev kiralarında artık ölçü tamamen kaçırıldı. Öyle bir piyasa oluştu ki eve birkaç parça eşya konarak sözleşmeler 6 aylık veya daha az süreler için yapılıyor. Bir yıllık sözleşme ev sahiplerinin fiyat artışları için uzun süre oluyor.
Serbest piyasa putu, fırsatçıları gerçekten kudurttu. Artık bu saatten sonra stok yapanların gözünün yaşına bakılmamalı. Araç stoku, gıda stoku, demir stoku… Bu ay satmasam gelecek ay iki katına satarım anlayışı piyasayı felç etti.
Bankalar, zincir marketler insanların bütün sermayesini adeta yuttu, bitirdi. Dövizdeki dalgalanmalar, akaryakıttaki artışlar, işin tuzu biberi oldu. Af buyurun tuvalet ücretini konuşuyorsun, oraya bakan vatandaş dövizdeki artışı takır takır anlatıyor ve cevabını(!) yapıştırıyor.
Daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim, temel bazı ürünlerde fiyat kontrolü sağlanabilir. Allah aşkına bir adet ekmeğin fiyatı 50 lira olabilir mi?! Böyle bir zam mı olur?! Uçakta bir yudum suyun fiyatı 25-30 lira olabilir mi?! Bu nasıl bir serbestlik yahu! Vatandaş zaten ortalama bir uçuş için 1000-1500 TL para ödüyor. Yerde 4-5 liraya satılan suyu havada niye 30 liraya satıyorsun?! Bu tam bir fırsatçılık ve başıboşluk değil de nedir?!
Sadece İstanbul’da 500 bin’e yakın hayalet evden söz ediliyor. Hayalet evler demek, boş olduğu halde kiraya verilmeyen evler demekmiş. Oysaki bu -tabir yerindeyse- stoklama tamamen arz talep dengesini bozuyor. İnsanlar başını sokacak ev bulamayınca mecburen bulduğu yerlere yüksekten kiralar ödeyerek oturma imkânı elde edebiliyor.
Normal bir semt ve mahalledeki 3+1’lik evlerin kirası 20 bin liraya dayanmış. Bu asgari ücretle veya bu memur maaşıyla bu dairelerde kim, nasıl oturabilir?!
Ev sahibi-kiracı anlaşmazlıkları dolayısıyla mahkeme salonları da ayrıca davalı-davacılarla dolu. Dosya-avukat ücretleri işin cabası.
Bu gidiş hayra alamet değil. Toplum olarak kendimize dönmemiz lazım. Toplum olarak silkelenmemiz lazım.
Piyasayı allak bulak eden fırsatçılardan söz ederken yönetim marifetiyle artan fiyatlar zaten büsbütün fahiş fiyat piyasanın oluşmasında temel sebeptir.
Maaşlara yapılan zamları daha yeni konuşurken TBMM’ye sunulan yasa teklifiyle getirilen ek Motorlu Taşıtlar Vergisi’yle vatandaşın adeta nefes almasına müsaade edilmedi.
Deprem bölgelerine aktarılmak üzere ek MTV ile elde edilmesi planlanan 38 milyar TL’yi, yapılan gereksiz harcamaların ve israf edilen paraların önünü alarak karşılayabilirdiniz. Mesela sadece bir konsere 3,5 milyon lira ödeyen belediyelere bu yükü yükleyebilirdiniz.
Veya örneğin bu miktar, tatil için otele gecelik 316 bin lira ödeyen siyasetçilerin partilerine ödenen hazine yardımından kısarak elde edebilirdiniz.
Kemer sıkmaktan söz edilince hep öncelikle akla vatandaş gelmemeli, iktidar veya yerel yönetimlerdeki yöneticiler, önce kendi yaptıkları gereksiz harcamalardan işe koyulmalılar ki vatandaş nezdinde inandırıcı olabilsinler.
El hasıl, görülen o ki bu ekonomik buhrandan sanki bir bütün olarak silkelenerek ancak çıkılabilir. Başka çaresi yok.
Kalın selamette.