Seçim tarihi 14 Mayıs olarak kesinleşti; hayırlı olsun. Seçim günü yaklaştıkça daha neler olacak bir Allah bilir; başka hiç kimse bilemez. Bu konuda baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor ve yaşanacak.

Millet İttifak’ındaki günübirlik dönüşümler siyasetin hangi pazarlıklar ve fırıldaklar etrafında döndüğünü bir kez daha ortaya koyması açısından önemli.

‘Kumar ve noter masası’ tanımlaması belki o cenahta siyasetin hangi atmosferde döndüğünün işaretiydi. Ancak bu tanımlamayı yapanların oradan kurtulma becerisini gösterememeleri de ayrı bir trajikomik durumdur.

Kesinlikle Meral Akşener ve İYİ Parti normal şartlar muvacehesinde o masaya tekrar dönüş yapmadı. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu ile ilgili kotarılan formülün, mutabakatta istenen düzeyde yer almadığı görüldüğü halde Meral’in masadaki teslimiyetçi tavrı, İYİ Parti tarihine çok dikkat çekici bir olay olarak not edildi. Belki ileriki süreçte işin arka planındaki muhtemel tehdit ve icracı güç ortaya çıkabilecektir.

Bir genel başkan yardımcısının, ‘Meral Hanım danışmadan hiçbir iş yapmaz, masada sayın Kılıçdaroğlu ismi ön plana çıkınca, bizimle danışmak için masadan ayrıldı ve bizim de görüşümüzü aldıktan sonra da masaya tekrar döndü’ şeklindeki yaklaşımı gerçekten ‘hayret’ dedirtti. Yani hiçbir kriz olmadı. Meral Akşener kendi kurmaylarına danışmak için binadan ayrıldı ve sonraki toplantıya yetişmek için toplantı bir iki saat ertelendi ve o da gidip katıldı, öyle mi?!

Her şey bir yana, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklanırken ki görüntü arka planda olup bitenlerin göstergesi olması açısından önemli.

Yani bu ittifak, normal parti liderlerinin kendi iradeleriyle yapmaya çalıştıkları bir ittifak gibi görünmüyor. Şimdi HDP ile ilgili de aynı durum söz konusu. HDP’yi oraya eklemlemek için sıra dışı çalışan bir güç var ve ileride bunun sonuçlarını da hep birlikte göreceğiz. ‘Birlikte olmayız’ diyenlerin çok kısa bir süre içerisinde birbirlerinin yanlışlarını dahi savunacak duruma evrilmeleri bir hayli ilginç oluyor.

Başka önemli bir husus ise, ittifakta yer alanların milletvekili dışındaki anlaşmalarının kesinlikle bir bağlayıcılığı yoktur. Falanlara bakanlık, filanlara cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi vaatler, cumhurbaşkanı seçilecek kişinin inisiyatif ve vicdanına kalıyor. Öyle şimdi kâğıt üstünde imzaladık, ileriki süreçte cumhurbaşkanı bunları uygulamak zorundadır gibi bir anlayış, sakattır ve seçmen de buna kanmamalıdır.

Cumhurbaşkanı olacak kişinin güçlü yetkileri vardır. Yasal veya anayasal düzeyde onu bağlamayacak hususlarla ilgili ‘bunları yapacak’ diye tutturmak sonradan hayal kırıklığı oluşturabilir.

Bir de rahatsızlık veren önemli bir konu da, Millet İttifak’ının cumhurbaşkanı adayının açıklanmasından sonra, bileşen kesimden kimi isimlerin, Kemalist anlayışın temsilcilerini ‘Mücahid’ diye ilan etmeleri, doğrusu pes dedirtti. Onların yaptıklarına kılıf bulmayı aşarak, CHP’yi ‘Mücahid hareketi’ diye ilan etmeleri, sapmanın vardığı boyutları gözler önüne sermesi açısından önemli bir gösterge.

Bu hal devam edilebilir bir hal değildir. Hassasiyet sahibi taban, bunları görmezden gelmeyecektir. İttifak’ın da bütün bu paydaşlarla devam etmesi de pek mümkün görünmüyor. Oraya zorlananlar oraya oy vermeyecektir. Bunu da buradan ifade etmiş olayım.

Sonuç olarak demem o ki; siyasetin de ittifakın da bir onuru ve ahlakı olmalı!