Türkiye’de siyasi partilerin veya daha doğrusu siyasetin tarihçesi öyle sanıldığı gibi ‘demokratik’ bir temel üzerinde büyüyüp yükselmedi. Çok partili sisteme 1945 yılında geçildi; çok partili sistemde genel seçimlere de 1946’da gidildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışında ikinci bir parti -Nuri Demirağ liderliğindeki Millî Kalkınma Partisi (MKP)- 1945’te kurularak çok partili sisteme ancak geçilebildi.

1923’ten 1945’lere kadar ülkenin adeta kaderi tek bir partinin etkisiyle şekillendirilmiş, başka seslerin veya renklerin siyaset sahnesinde varlık göstermelerine müsaade edilmemiştir.

Sonraki dönemlerde de partilere öyle ağızlara hep sakız edilen demokratik özgürlük alanı maalesef pek tanınmadı. 1946’da kurulduktan sonra 1950-1960 yılları arası 10 yıl iktidar olan bir partinin hızlı bir şekilde kapatılması ve genel başkanının ile bakanlarının idam edilmesi, Türkiye’nin siyasi geçmişini yansıtması açısından çok önemli göstergeler olsa gerek.

Buna göre bu ülkenin geçmişteki siyasi partiler serüveninin öyle özgürlük mihverli olduğunu kim nasıl iddia edebilir?!

Farklı siyasi partilere yönelik muameleye ilişkin geçmişten bu yana elbette ki yumuşayan bir yaklaşım şekli var, ancak onların temsiliyet konusundaki engelleri aştıkları maalesef pek söylenemez.

Bununla alakalı, konulan seçim barajları; birilerine verilen seçim yardımlarının diğerlerinden esirgenmesi; büyük partilerin küçük partileri ezecek, onları kendilerine mahkûm etmeye yönlendirecek kurallar getirmeleri gibi örnekler, muhalif siyasi partilere nefes aldırmama şeklinde değerlendirilebilir.

Bütün bu engelleri aşmaya çalışan partilerin elbette ki işi zor, ancak onların başarıyı elde etmeleri imkânsız da değil.

Zorlukların, imkân arayışlarını arttırdığı bir gerçektir. Zor günlerin adamlarıdır tarih yazanlar, zor zamanların partileridir ülkeye damgasını vuranlar.

Azim, gayret ve bu vasıflarda devamlılığın elde edemeyeceği başarı yoktur. Koreliler, ‘Azimle tek kişi dünyayı değiştirebilir’ diyor. İbn-i Sina da, ‘Taşı delen; suyun kuvveti değil, sürekliliğidir’ diye ifade ediyor.

Süreklilik ilacıyla bıkkınlığın yol açtığı ataleti üzerlerinden atanların, aşamayacakları engel, atlatamayacakları tuzak/çukur yoktur.

Ağır ama sağlam adımlarla kararlılık yeşertenlerin, engelleri zir ü zeber etmeleri işten bile değil!

Bu anlamda 2012’de, bu ayda kurulan Hür Dava Partisi’nin siyasete kattığı değerin kıymeti büyüktür. Siyasetin önüne konulan bariyerleri ortadan kaldırma ameliyesi yanında, doğru siyasetin örnekliğini ortaya koymaya devam ediyor.

Türkiye siyasetinin bugününü ve yarınını korumaya almanın yolu da aslın da bu mefkureye sahip çıkmakla ve bu mefkureyi korumakla mümkün olacaktır.

Aralık 2012’den bu yana 10 yıllık müktesebatıyla umut vadeden HÜDA PAR’ın kararlı duruşu dikkatlerden kaçmıyor. Eğip bükmeden, hak ve adaletin tahakkukuna gayret gösteren kadroların, ülke siyasetine katacakları çok şey vardır.

HÜDA PAR Türkiye’nin siyasi geçmişine inat engelleri aşmanın ısrarı içerisinde yoluna devam ediyor. Belki ağır, ama sağlam adımlarla bunu yapıyor. Bıkmadan yapıyor. Usanmadan yapıyor.

Önümüzdeki günlerde 10. Kuruluş yıl dönümünü kutlamayı düşünen HÜDA PAR’ın, vereceği mesajlar da merakla bekleniyor.

Farkındayız ki gerçek adalet ve özgürlük, bu değerlere inanların inisiyatifi ele almalarıyla mümkün olacaktır. Bu manada HÜDA PAR, çözüm önerileriyle tarih yazmaya devam ediyor. Halkın desteğiyle bunun pratiğini de görmek nasip olacaktır inşaAllah.

Ağır da olsa, doğru istikamette sağlam adımlarla ilerleyenlerin yolu da bahtı da açık olsun.

Kalın selametle.