Türkiye, dünyanın diğer ülkeleri gibi ciddi bir imtihanın içerisindedir. Kapitalist ekonomik modelin, ülkelerin kaderini değiştirdiği görülen bir gerçektir.

Kıymeti kendinden menkul olmayan kâğıtlar üzerinden ülkeler buhrana sürükleniyor. Asıl kıymetli değerlere sahip olanlara bakılmaksızın darphanelerde/matbaalarda basılan renkli kâğıtlar üzerinden zenginler ve fakirlerden sınıflar peyda oluyor.

İnsanları zengin veya fakir diye kategorize eden sanal alanlar o kadar fazlalaştı ki, vatandaş baş döndürücü bir hareketlilik dâhilinde hangisinin içerisinde olacağının kararsızlığını yaşıyor. Kâğıt paraların çeşitliliği yanında bugünün sanal mahsullerinden Koin’lerdeki çeşitlilik arttıkça artıyor.

Durum böyle olunca da üretim, inşa ve istihdamın artışından söz edilemiyor. Hatta ülkeyi kalkındıracak bu alanlardaki oran, en alt seviyelere doğru hızlı bir şekilde ilerliyor.

Zalim vampirlerin dünyaya tasallutu ve kendi çıkarları doğrultusunda oluşturdukları sistem sarmalından çıkmak neredeyse imkânsızlaştırılmış durumdadır.

Yeraltı zenginliklerine sahip ülkelerin sefalet içerisinde olmaları karşısında ‘matbaaya’ sahip emperyalist vampirlerin şu gezegeni babalarının çiftliği gibi hoyratça kullanmalarının önüne geçilemiyor.

Bu gidişata dur demekten, mevcut sistemin önüne geçmenin yollarını aramaktan başka bir çare kalmadı. Aksi takdirde ‘boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur’ felsefesinden hareketle, neredeyse her gün bir yerlerde gerçekleştirdikleri ihtilal ve sokak eylemlerinin benzerlerinin önüne geçmenin imkânı yoktur.

Son zamanlarda Türkiye’deki ‘sokağa çağrı’ tartışmalarını da bu manada değerlendirmek gerekir. Pusuda bekleyenlerin puslu havalardan hazzettikleri unutulmamalıdır. Türkiye’nin sürüklendiği darboğazın müsebbipleri her kim ise, asıl temelde bu işin tetikleyicisinin kapitalist sistem olduğunu akıldan çıkarmayacağız. Bu faiz baronlarının çıkarları üzerine konumlandırılmış sistemden çıkışın yollarını arayacağız. Yerli üretimin her türlüsünü destekleyip, kıymet vereceğiz.

Halkımızı bir anda yoksulluk ve açlık algısına sürükleyecek ve sokağa taşıracak asıl sebebin ticaretimize, alışverişimize sokulan ‘kartondan/kağıttan’ ibaret ekonomik modelin ta kendisi olduğunu unutmayacağız.

Dünyayı sömüren kapitalist sistemin öncüsü konumundaki şeytanların kâğıttan paralarını tedavülden çıkarmanın arayışı içerisinde olacağız.

Tarihteki en büyük altın rezervi Güney Afrika'daki Witwatersrand Havzası'nda bulundu. Ama bugün altın üretiminde ilk 4 sırada Çin, Avusturalya, Rusya ve ABD yer alırken Güney Afrika 8’inci sırada yer buluyor. Neredeyse bütün Afrika kıtası açlıkla pençeleşiyor.

Şu an Batı’nın ürettiği birçok ürünün ham maddesi yine İslam ülkelerinden ya bedavaya ya da bedavadan az pahalıyı bir fiyatla ‘renkli kâğıtlar’ karşılığında ithal ediliyor.

Suyun asıl vanası bu emperyalist zalimlerin elinde olduğu müddetçe İslam ülkeleri rahat yüzü göremeyecek. Suyun vanasını kıstıkları ölçüde halkın sokağa çıkışını sağlayacak güçte oldukları sürece, bu millet rahat edemeyecek.

Onların boş bırakmaya çalıştıkları tencereyi, bizim kendi değerlerimiz ölçütleriyle kazandığımız helal rızıkla doldurmaktan başka çaremiz kalmadı.

O tencere boş bırakılmamalı, doldurulmalı, ama tencerenin onların sağlıksız, hastalıklı ve hormonlu Fast Food türü yem’leri ile değil; bizim kendi ürettiğimiz, sağlıklı, helal ‘yerli malımız’ ile doldurulması sağlanmalıdır.

Sonuç olarak demem o ki; kendi ekonomik sistemimizi tedavüle sokmaktan başka çaremiz yoktur. Tedricen de olsa bunu yapmaktan geri durulmamalıdır. Yoksa sokağı karıştırmak onlar için hiç de zor olmayacaktır; çünkü mevcut şeraitler içerisinde “Tabak çanak çalmak” da “tencereyi boşlamak veya zehirlemek” de “Kazan’ı kaldırmak” da maalesef onların inisiyatifindedir.

İşin sevindirici tarafı, bu gidişata ‘dur’ demek de bizim yani halkımızın elindedir. Yeter ki o irade ortaya konmuş olsun ve idareciler de ona göre üzerlerine düşeni yapmak için pozisyon alsın.

Selam ve dua ile.