Malum olduğu üzere ‘Tam Kapanma’ diye tabir edilen ‘Uzlet Günleri’ bir önceki gün akşamdan başladı.
Sağlık şartlarının zorladığı bu tedbirlerin elbette ki ağır faturaları oldu/olacaktır. Özellikle esnaf, işçi ve işverenin göğüslediği maddi kayıp azımsanmayacak kadar büyüktür.
Ekonomik zararın etkileri büyük olsa da ‘Önce Sağlık’ prensibinden yola çıkarak bu tedbirlere başvurulduğu hususu hemen hemen herkesin kabulü.
Bu tedbirlerin kaçınılmaz olduğunu söyleyen idarecilerin, bütün bu ahalinin sıkıntılarını hafifletecek destek paketleriyle de varlığını kanıtlaması icap ediyor.
Bugün esnaf kan ağlıyor. Eskiden işyerinin bir saat kapalı kalmasının maliyetini düşünen vatandaşın, bugün günlerce dükkânı kapalı kalıyorsa, endişesi, dahası zararı büyüktür demektir. Allah Teala bir an önce insanlık dünyasını bu musibetten kurtarsın.
Tarihte bu gibi salgın hastalıklarla karşılaşıldığı çok olmuş ve aynı şekilde o salgınlar da ağır kayıplara sebebiyet vermişlerdir.
Hicri 69 Miladi 688 yılında Basra’da meydana gelen tâun (veba) salgını, ‘Sel sularının önüne gelen her şeyi alıp götürmesi gibi’ insanları âniden öldürmesinden dolayı Cârif tâunu diye anılmıştır. Basra’daki tâunun üç gün devam ettiği ve her gün 70 bin insanın öldüğü rivayet edilmiştir. Burada oturan sahâbî Enes b. Mâlik’in ailesinden seksene yakın kişinin hayatını kaybettiği rivayet edilir.
Yine Hicri 131 Miladi 749 yılında Basra ve çevresinde çıkan tâun (veba) üç ay kadar sürmüş ve her gün 1000 kadar insan ölmüştür.
Peygamber Efendimiz, tâunun önceki milletlerden bir gruba ve İsrâiloğulları’na ceza olarak (ricz) gönderilen bir hastalık olduğunu belirtirken, bu hastalığın müminler için ise rahmet yönlerinin olduğuna işaret etmiştir. Tabi salgın ile ilgili, bir yerde veba çıktığını duyanların oraya gitmemelerini, bulundukları beldede ortaya çıktığı takdirde de oradan ayrılmamalarını söylemiştir.
Meşhur rivayeti biliyorsunuz: Suriye bölgesi ordu kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh tarafından Şam-Hicaz yolu üzerindeki Serğ kasabasında karşılanan Hz. Ömer’e Şam’da veba çıktığı haberi verilince vebanın olduğu yere gitmeme kararı almıştır. Kendisine, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyen Hz. Ebû Ubeyde’ye Hz. Ömer, Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir.
Tarihte karşılaşılan vebanın yani salgın hastalığın insanlığı bugünkü şartlara zorladığını ifade ederken icat, gelişim ve dönüşüm noktasında böbürlenen koca dünyanın halen eski çözümlerden başka sarılacak bir yönteminin olmadığını görmek hazin bir durumdur. Tabi ki bu, insanoğluna, acziyetinin yüzüne vuruluşunun çarpıcı nişanesi olsa gerek.
Öyle veya böyle bugün neredeyse hepimizin ‘inzivası’ söz konusu… Rahmet, ibadet ayında herkes müsait halde, bol zaman içinde… Salgın nedeniyle mecbur kalınan bu günleri rahmete dönüştürmek de bizim elimizde. Fırsat bu fırsat deyip rahmet deryasına revan olmak lazım.
Tam bu Ramazan ayında her birimiz birer mu’tekif, birer âkif olmak suretiyle kendimizi sıradan davranışlardan azade ederek i’tikaf ibadetine sarılabiliriz.
Bu yönüyle bu uzleti fırsata çevirebiliriz. Tilavet, namaz, itikaf… Oruç ibadetiyle birlikte olunca bir başka oluyor/olur bu günler inşaallah.
‘Tam Kapanma’ günlerini iyi değerlendirmek dileğiyle Allah’a emanet olun!