Rahmet, mağfiret ve inşaAllah Cehennem azabından azade olmaya vesile olacak mübarek bir ayın içerisindeyiz. Ramazan ayı her yönü ile rahmet ve bereket ayıdır.
Ancak yine kısır tartışmaların içerisinde asıl odaklanılması gereken konuya maalesef dönemiyor, yoğunlaşamıyoruz.
Bunda tabi ki yöneticilerin etkisi büyüktür. Pandemi ile ilgili alınan tedbirlerin aksine en üst seviden tertiplenen programlar, halkın dikkatinden kaçmıyor ve dolayısıyla muhalefetin de kullandığı hususlar oluyor. Gündem de bunların etrafında dönüyor.
Millete gayet doğru olan şekliyle ‘mesafe’ diye tutturup lebalep, silme, tıklım tıklım kongreler yaparsanız; iftar davetiyeleri ‘yasak’ deyip aynı gün iftar ziyaretinden kareler paylaşırsanız, herkes alınan kararları sorgular ve muhalefet de sonuna kadar bunları kullanır.
Bugünlerde Merkez Bankasının 128 milyar dolarının nerede olduğu tartışılıyor. Daha önce deprem ve kentsel dönüşüm paraları ile benzer kaynaklar da tartışıldı.
Bu tartışmaların bu şekil devam edeceği de muhakkak. Özellikle ekonomik darlığın yaşandığı bir dönemde haksız kazançlar ve 3-4 maaşlarla anılan bürokratların varlığı, ekonomi ile ilgili çıkan en ufak iddiayı köpürtür. Millet de bu iddialarla ilgili topa dahil olursa o kadar da haksız değil yani.
İş, aş hayaliyle birden fazla üniversite bitiren işsiz gençlerin sayısı her geçen gün artarken, kimilerinin neredeyse aile boyu ayrıcalıklı görülmeleri, yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili iddiaların daha kolay ‘doğru olarak kabul edilmesi’ni sağlıyor.
Dolayısıyla aşındırılan manevi değerlerin yanında ekonomik sıkıntılar her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor. Ve doğal olarak da bu gündem, hepimizi esir alıyor.
Türkiye’deki vatandaşların paralarıyla keyif çatan Kıbrıslı tuzu kuruların bu mübarek Kur’an ayında Kur’an Kurslarına yönelik getirdikleri kısıtlama ile Cumhuriyet isimli paçavranın medreseler ile ilgili düşmanca haber ve tezvirleri, Müslüman ahaliyi daha nelerin beklediğinin işareti olsa gerek.
Anlayacağınız iki yönlü kriz yaşanıyor desek, yeridir. Bir tarafta kendi öz değerlerinden mesafeli ve her geçen gün biraz daha bireyleri onaracak kıymetlerden uzaklaşan veya uzaklaştırılmaya çalışılan bir toplum, diğer tarafta yeni dünya şartlarının dayattığı yoksulluk ve yoksunlukla baş etmeye çalışan vatandaşlar.

Rahmet ve bereket ayı Ramazan, kendi dünyamızın onarılması adına iyi bir fırsat olabilir. Çok yönlü bu rahmet deryasından istifade ederek öze dönüşün gayreti içerisinde olabiliriz.
Yöneticisinden sıradan vatandaşına, esnafından işçisine, amirinden memuruna memleketteki herkes, bu Ramazan ayını fırsat bilerek bir şeyleri düzeltmenin gayreti içerisinde olmalı. Bu gayret neticesinde kendimizi çok daha farklı bir dünyanın içinde bulabiliriz.
Gelin bu ayı fırsat bilerek önce kendi dünyamızı değiştirelim, inanın o zaman hep beraber göreceğiz ki dünya değişmiş.
Oruç, teravih, dua, zikir gibi ibadetlerin yanında infak, empati, müsamaha, hak, adalet, sulh gibi meziyetlere sarılarak yeni bir dünyanın temellerini atabiliriz.
Ramazan’ı fırsat bilerek tebliğ ve davet cihetine daha ağırlık verilebilir. Tabir yerindeyse radarların ilahi mesajlara daha dikkatle dönük olduğu bir zaman diliminde bunu değerlendirmek öncelikle ilim ehli herkesin görevi olsa gerek.
Ramazan’ın ruhuna uygun gündemler oluşturmak ve o gündemlerle hemhal olmak dileğiyle…