Aylardır hatta bir yılı aşkındır tartışılan ve Koronavirüs salgını nedeniyle hızlandırılan infaz yasası nihayet meclise geldi. Adalet komisyonunda görüşüldükten sonra muhtemelen salı günü genel kurula gelecek.

İnfaz yasasından veya aftan her söz edildiğinde doğal olarak sistemin mağdurları akla gelir. Sistemin mağdurları demek,  sistemin suç ihdas ederek mağdur ettiği kişiler demektir.

İnsan fıtratı gereği olması gayet doğal kimi fiilleri sistem suç sayıyor olabileceği gibi, sistemin kimi fiilleri yorumlayarak suç kapsamına aldığı çalışmalar, faaliyetler de olabilir. Veya ecnebilerden alınan kurallar ve yöntemlerle coğrafyanın kaide, usul ve esasları hiçe sayılarak meskunların hayatları çekilmez kılınır.

Mesele sadece sistemin kendisiyle bitmiyor tabi. Sistemin başına geçenlerin arzu ve temayülleri sistemi tamamen şekillendiriyor.

Onun için, içeri girip çıkanların durumu, sistem yöneticilerine göre değişiyor. Aynı kanunlarla idare olunduğu halde, sistemin başına geçenlere göre cezaevleri boşalıyor ve doluyor.

Keşke evrensel insan hakları dedikleri kurallar, insan hakları beyannameleri, insan hak ve özgürlüklerinin korunmasını içeren ilkeler, gelene gidene göre şekillenmeseydi.

İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırk, ulus, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmada herkes eşittir.

Temel insan haklarına başlıca; yaşama hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı, beslenme hakkı, korunma hakkı, kişi dokunulmazlığı hakkı, din ve vicdan hürriyeti hakkı ve mülkiyet hakkını örnek verebiliriz.

Bu hakların korunması devletin görevi olduğu gibi, hakların korunmadığı yerde çıkan sorunlar karşısında mağdurlar üretmemesi de devletin sorumluluğu ve görevi olsa gerek. ‘El kesmeden önce'kut-u layemut’un (ölmeyecek kadar gıdanın) veya temel insani ihtiyaçların sağlanıp sağlanmadığına bir kere nazar eylemek lazım.

Anarşi ve kargaşanın kol gezdiği bir zaman ve zeminde belki kıt imkanlarıyla kendilerini koruma refleksini geliştirenlerin bu çaresizliğini görmezden gelerek sistem tıkır işliyormuş gibi onları zindanlarda çürütmenin adalet olmadığı herkesçe teslim edilir.

Sistem kaynaklı çıkan devasa sorunların bir sonucu olarak çıkan mağduriyetlere yaklaşım sistemin öngördüğü tarzla olmuyor.

Onun için HÜDA PAR diyor ki; “1991 yılından bu yana siyasi mahkumlar için yargılama hatalarını giderecek hiçbir yasal düzenleme yapılmamıştır. Bugüne kadar çeşitli vesilelerle hep adli suçlara yönelik af ve benzeri infaz düzenlemeleri yapılmış ve vatandaşa karşı suç işleyenler serbest bırakılmıştır. Kısaca devlet vatandaşa karşı suç işleyenlere karşı merhametli, kendisine karşı suç işleyenlere karşı ise intikamcı ve acımasız davranmıştır.”

Burada işaret edilen “Siyasi mahkumlar için yargılama hatalarını giderme” hususu önemlidir. Bu hataların telafisi bir şekilde olmalıdır.

Hele bir de; 1990’lı yılların OHAL dönemlerinde DGM’lerin hukuki kriterlere uymayan keyfi kararları ile İslami yapıları, camia ve cemaatleri terör örgütü olarak fişleyen 28 Şubat döneminin brifingli yargısı ve FETÖ yargısının verdiği haksız kararlar ile ağır cezalara mahkûm edilen birçok kişi halen cezaevlerinde bulunuyorken tüm bunları görmezden gelmek ciddi yaralayıcı olacaktır.

Sonuç olarak demem o ki; 70 maddeden oluşan infaz yasasının adalet komisyonuna geldiği şekliyle 90 bin kişi civarı mahpusu etkileyeceği ifade ediliyor. Bu af veya indirim yasası, genç evlilik mağdurlarını, FETÖ ve Ergenekon yargısı mağdurlarını, FETÖ’ye iltisakla sıradan halktan mağdurları kapsamayacaksa, olmaz olsun!

Dahası bu bir af değil de bir indirim ise, bırakın ADALET olsun! #İnfazYasasıAdilOlsun.

Selam ve dua ile.