Küreselleşmenin neticesi olsa gerek iç ve dış gündemin biribirinden bağımsız gerçekleştiğini söylemek artık imkânsız. Ekonomik, siyasi ve sosyal alanların tümünde iç konuların dış etkisi hemen kendini gösteriyor.
Soğanın, patatesin fiyat artışlarını bile koca ekonomistlerin, ahalinin de pek anlamadığı kavram ve terimlerle dışa bağladıklarını her gün görüyoruz.
O zaman bağımsızlığın maalesef neredeyse muhal olduğu yerde bağımlılığın seviyesini konuşmak belki daha gerçekçi olur.
Öne konan her belgeyi imzalamak, söylenen her şeyi tekrar etmek, verilen her yükü yüklenmek, yöneltilen her suçu üstlenmek işkenceli gözaltılarda olur.
Emperyalist sistemlerin dayattığı askeri, siyasi ve sosyal projelerin hepsi bizlik olmadığı gibi yükümüz de değildir. Hemen veya gecikmeli ancak neticede “kabul” gibi bir tercihten başka opsiyonsuz olmak işkenceli bir boyunduruğu andırıyor.
Bağımlılığın “yaparsak-edersek acaba o ne der?” boyutunda olması kadar kötü bir şey olamaz. Her ne yapacaklarsa, “Acaba Amerika ne der?” diye endişe duyanlara Erbakan Hoca’nın haykırarak, “Bana ne Amerika’dan!!! Bana ne Amerika’dan!!!” diye çıkışması gibi bir çığlık, değişimin ve özgürlüğün ön adımı olabilir.
Azgın azınlık olan siyonizmin dayatmasına karşı çıkamayacak kadar derin bağımlılık her geçen gün durumu kötüleştirecektir.
Uluslar arası sularda vatandaşlarımızı katledecek kadar cüretkar davranan siyonizmin olmadık şartlarını kabul etmenin hangi bağımsız ve özgür devlet anlayışıyla bağdaştığını doğrusu insanlar merak ediyor. Bu nasıl bir kıstırılmışlıktır ki, “Sen bütün bu olup bitenlerin hesabını vermeden normalleşme veya anlaşma söz konusu olamaz” denecek yerde, siyonist rejimle “terörle mücadele mutabakatı” yapılıyor. Birkaç gündür ortaya çıkan ve yalanlanmayan anlaşmaya göre söz konusu rejimin güvenlik endişeleri öncelenerek mazlum Filistinlilerin de haklı mücadelesi dolaylı da olsa mahkum ediliyor.
Bu anlaşmaları küreselleşmenin getirdikleriyle izah etmek yerine ‘pratikte karşı duruşu engelleyen bir bağımlılık’ ve ‘mahkumiyet’ ile ifade etmek belki daha gerçekçi olur. Bizi buna zorlayan nedir? Ve bu zorlayıcılardan nasıl kurtulabiliriz? Demoklesin kılıcı gibi başımıza tutulan tehlike ne ki?
Bağımsız ve özgür siyasi ataklarla etkileyen liderlere ihtiyaç var
Mesala S-400’lerle alakalı ABD’nin tehdit dolu açıklamalarından sonra Cumhurbaşkanından gelen açıklamalar en az şimdilik karşı duruşun göstergesi olması açısından önemli. Sayın Cumhurbaşkanı, "S-400 konusunda bu işi bitirdik biz. Kredi şartlarından, ortak üretime varıncaya kadar bunlar konuşuldu, anlaşıldı, imzalar atıldı, bitti. Geri dönüş asla olamaz. Bu ahlâki olmaz. Bu ahlâksızlık olur. Kimse bize tükürdüğümüzü yalamamızı istemesin. Biz farklı siyasiyiz. Patriotları Obama döneminde konuştuk. Sayın Trump'la konuştuk. Biz hala verebiliyorlarsa verin dedik. Şartlar, kredi, ortak üretim uygunsa tabii. Ortak üretim, teknoloji, kredi şart. Ben size vereyim ama anahtar bende olsun, kusura bakma. Böyle bir şey olmaz, bunlar tarih oldu. Biz S-400'de anlaştık. Belki S-500'e gireceğiz. Ruslar S-400 konusunda bize gönderimini temmuzda yaptılar. İnşallah ilk partiyi temmuzda alacağız." dedi.
Tabi bu tavrı, bütün göstergeleri gözeterek, tedbir alarak sürdürmek ve gelen tehdidin boyunduruğuna kapılmadan neticelendirmek önemli.
Küresel hegemonyanın kasırgasını sahiplenen ülkelerin dayatmasına ‘eyvallah’ etmeyenlerin bağımsız ve özgür siyasetleriyle “etkilenen değil, etkileyen” konumda varlık göstermeleri çok kıymettardır. İslam dünyasının bu örnekliklere ihtiyacı vardır. Hele bir de şu dolar saltanatını kırabilselerdi!
Belki bir noktada kabul edilebilir karşılıklı bağımlılıktan, tek taraflı bağımlılık girdabına savrulmanın ‘yok olmak, kendi olmaktan çıkmak’ olduğunu bilmek gerek. Farklılıklarımızın bilincinde olarak dayatılan bağımlılık halkalarına bir yenisi eklenmeden çözüm üretmek siyasilerin öncelikli görevidir. Vatandaşa da elbetteki bu noktada destek çıkmak düşer.
Onun için ‘Her alanda tek yönlü bağımlılık boyunduruğundan, özgün ve özgür bağımsızlığa..’ diyorum.
Not: Gün ve gecelerini ibadet ve iyiliklerle tezyin edebileceğimiz ‘üç aylar’a girdik. “Allah’ım! Receb ile Şa’ban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur” diyerek, herkese ‘iyi değerlendirmeler’ diliyorum.
Silm ve selam ile…