Adamına göre hukuk... Sırtını dayadığı yere göre muamele... Talimata göre karar... Başkasının keyfine göre adalet... İflah olmaz hukuk sistemimizin hal-i pür melali...
Aynı faaliyetleri yürüttükleri iddia edenlerle ilgili bile, sırtını ‘buraya` dayanana ayrı, ‘oraya` dayanana ayrı muamele...
Malumunuz ABD`li Rahip Andrew Brunson FETÖ ile PKK adına suç işlemekten yargılanıyordu. Casusluk suçlamasıyla da kovuşturalan Brunson için 35 yıl hapis cezası isteniyordu.
ABD`nin tahliye talebine Türkiye`den en üst düzeyden F.Gülen kastedilerek ‘Ver o papazı, al bu papazı` karşılığı verildi. Tahliyesinin söz konusu olamayacağı ifade edildi.
2,5 ay önce sağlık durumu gerekçe gösterilerek adli kontrolle ev hapsine alınan Rahip, dün tanıkların ifade değişikliği gerekçe gösterilerek 3 yıl 1 ay15 gün hapis cezasına çarptırılmakla beraber adli kontrol kararının kaldırılmasına da hükmedildi. Böylece kasdedilen ‘o papaz` gelmeden ‘bu papaz` verilmiş oldu.
Türkiye vatandaşı ile bir başka ülkenin vatandaşının işledikleri suçun mahiyet ve vasfının bir olması veya yabancının işlediği suçun daha ağır olmasının hukuk nezdindeki karşılığı dünkü verilen kararsa, bunun ciddi tepki göreceği ve halkın vicdanında kabul görmeyeceği muhakkaktır.
Suç işledikleri iddia edilenlere farklı muamele adilane olmadığı gibi, eşitlik ilkesiyle de bağdaştırılamaz. Suç işleyenler arasında imtiyaz kamuoyunca kabul edilemez, destekçileri ABD veya Kralcıklar da olsa...
Herkes için her konuda şartsız PAZARLIKSIZ adalet mülkü sağlamlaştırır, insanların sisteme güvenini arttırır.
Peki ya suçsuz yere mahrum, mazlum ve mağdur bırakılan mahpuslar için ne demeli?! Onu HÜDA PAR eski Genel Başkanı Mehmet Yavuz Bey`in ifadesiyle ortaya koyalım: “Mazlumun âhı Arş`ı inletirse mülk sarsılır, devlet sarsılır.”
Korkunun ecele faydası olmayacak
Hegemonyalarından endişenin, korkaklığın ve ürkekliğin açık göstergesi, net nişanesi..
Fikrî ve düşüncesi her ne olursa olsun muhalif addedilen gazetecinin bertaraf edilmesi için bir devletin üst düzey yetkilileri özel uçak/jetlerle başka bir ülkedeki kendi konsolosluğu içini kimi iddialara göre mezbahaneye çevirecek, bütün çalışanlarını bunun için seferber edecek... Olacak şey değil!
Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgili olup bitenler bir hayli ilginç ve dikkat çekici. Kaşıkçı Kral yönetimi tarafından hep İhvan ve Katar taraftarlığıyla suçlanıyormuş... Türkiye`de gittiği Suud Konsolosluğundan bir daha çıkmadı/çıkamadı.
Türkiye topraklarında işlendiği bu muhtemel cinayet veya kaçırmanın sebebi, sonuçları hesaba katmayacak düzeyde peyda olmuş bir korkaklık değilse şayet, o zaman başka devletlerin iki ülke arasını bozmak için tuzakladıkları kuyuya onları düşürmenin dışında başka bir şey olmasa gerek.
Bu sicil birçok İslam ülkesinin siciliyle aynı maalesef: Eleştiri kabul etmezler; muhalefeti düşman addederler; gözaltı, sürgün, işkenceyi sıradan uygulama sayarlar ve hep ‘doğru olan benim` anlayışıyla gerisi yalandır modunda olurlar.
Bu sonu gelmez kirli siyasetin kendi sonlarını getirdiğini de hiç derk etmezler.
Kaşıkçı olayıyla ilgili ABD istihbaratının elinde ses kayıtlarının olduğu belirtiliyor. Belki de kendileri bizzat yaptırdı. Niye mi? Sadece bir sebebi yok. Türkiye ile Suudi ilişkilerini kendi istediği boyutta şekillendirmenin yanında, Suudi krallarına ‘bana muhtaçsın, ben olmazsam o koltukta oturamazsın` hususunu pratikte tekrardan algılatarak yeni milyar dolarları süpürüp götürmek gibi olabilir.
Olayla ilgili araştırmaların normal bir konuymuş gibi ağır sürdürülmesi de dikkatlerden kaçmıyor. Ortadan kaldırmanın işlendiği binaya dün itibariyle tam on gün oldu girilemedi. Konsolos çağrıldı, arama kararı alındı, ha bugün ha yarın olay mahalline girilecek denildi, ancak son açıklamalara göre Suudi ona da müsade etmeyip ortak çalışma grubunu oluşturma teklifinde bulundu ve Ankara da bunu kabul etti.
Bir hırsızlık veya daha farklı cana gelmeyen başka basit bir olayla ilgili dahi bu kadar ağır davranılacağı düşünülemezken, Kaşıkçı olayıyla alakalı bu yaklaşım doğrusu çok ilginç.
Elde ses veya görüntü kayıtları gibi argümanlar yoksa şayet, izleri ortadan kaldırmaya yarıyacak bu kadar zaman da, soru işaretleri oluşturuyor. Çünkü cinayet için gelen 15 kişilik ekipte Suud Askeri Adli Tıp Kurumu Başkanı Salah Muhammed Al Tubaigy de varmış. Dolayısıyla izleri ortadan kaldırmada ekipte uzman personel de vardı demektir.
Şeytan attığı her bir taşla kim bilir kaç kuş vurmayı amaçlamıştır...
Ama maalesef şeytanın bütün bu hile ve desiseleri bilindiği halde, başta ifade ettiğim o sicilden sıyrılmayı kimse iş etmiyor, dert edinmiyor. Rabbim bu hal üzeri zaferi nasıl nasip edecek, güç-kuvvet ve huzuru nasıl layık görecek?!
Bu olayın Suud krallarının huzurunu kaçıracağı kesin gibi. Korkunun ecele faydası olmayacaktır.