Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan Camiler ve Din Görevlileri Haftası toplantısında camilerle ilgili değerli açıklamalarda bulundu. Camilerin her zaman açık tutulması ve ‘hayatın merkezine alınması gerektiği`ni belirterek imam ve görevlilerin İslam`ı kavl-i leyyinle anlatmaları ve kötü istismarın önüne geçmeleri gerektiğini söyledi.
Genel manada camilere verilecek hassasiyetin artmasına vesile olacağı temennisiyle bunlar yerinde ve iyi açıklamalardı.
Ancak camilerden her söz edildiğinde bu camilerde gösterdikleri güzel faaliyetlerden ötürü Sn. Cumhurbaşkanı`nın da aynı toplantıda bahsini ettiği muannid zihniyetin hışmına uğrayanların akıldan ırak tutulması bir çelişki olarak önümüzde duruyor/duracak.
Camilerin önemi ve değerinden her bahsedildiğinde ‘camileri hayatın merkezine almak` isteyen/almaya çalışan nazenin civanların dört duvar arasında çürütülmeye terk edilmeleri vicdanları kanatacak ve cami yolundaki ‘tehlike`nin ortadan kaldırılmadığının göstergesi olacaktır.
Kim ne dese desin ‘zorluk bölgesi`nde gerçekleşen kargaşanın ve her ne surette olursa olsun vurup-kırmanın temelinde camilere kin güden zihniyetin engel ve zorbalığı vardı; başka bir sebep yoktu.
Bu tutum sadece kandırılmış İslam düşmanı piyonlar tarafından ortaya konmadı. Tüm ısrarlara rağmen cami kapılarını Kur`an bülbüllerine kapatan görevliler gördük. Kapıları kapattıklarından caminin ayakkabılık bölümünde ders vermeye çalışan okutmanlar, kari`ler ve mus`ablar tanırız.
‘Kur`an`ı öğrenmekle, yol kesenler, yol gösteren olur` anlayışıyla hareket eden ‘Ashab-ı Suffa` misali öğreticilerin, caminin bir köşesinde Kur`an dersi vermek için imamlara nasıl yalvardıklarına şahit olduk.
İstismar karalamalarına karşın, ‘tamam, dersi beraber verelim veya siz verin, yeter ki mahalle çocukları Kur`an öğrensin` diyen hayırhahlar gördük.
Bütün bunların neticesi ne mi oldu? Ne olduğunu ben söylemeyeyim, çünkü onları hatırladıkça gerçekten içimiz kan ağlıyor.
Sadece onların bizi affetmeleri için, nasıl bir özür ve adım atılması gerektiğini, onlara kendimizi nasıl affettireceğimizi ümmet olarak düşünmemiz lazım diyorum, o kadar.
6-7 Ekim...
Vahşetin, saldırganlığın, büyük provokasyonların ve kirli ittifakların yıldönümü... Evet, dört yıl önce bugün(6-7 Ekim), sıradan olaylar değildi yaşananlar. Şehid Yasin Börü ve arkadaşlarının mazlumca şehadetleriyle hep hatırlanacak olayların arkaplanına kamuoyu belki yıllarca vakıf olamayacak. Şehir eşkıyalarının salındığı; duyarlılığın, iz`anın, insafın, vicdanın kilitlendiği, bağlandığı, önünün alındığı bir gündü bugün.
Bölgemize/ülkemize yaşatılan bu travmanın benzerini ‘Rabbim bir daha göstermesin` derken, katledilen mazlumlara da tekraren rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Selam ve dua ile...