İdlib, göç, ambargo, döviz ve şimdi de faiz…
Suriye konusu üzerinden yürütülen ve şu an İdlib`le daha fazla ön plana çıkan mücadele veya savaş çok yönlü devam ediyor.
Kimler arası, diye sorulacak olsa, bölgedeki tüm aktörler arası diye yanıtlanabilir.
Aynı masada oturan Türkiye, İran ve Rusya, sorunun esasında bir anlaşmaya var(a)madıkları gibi, zirve sonrası Türkiye`nin ilgili sınır hattına askeri sevkiyatı yanında idlib ve çevresindeki müzahir silahlı güçlere, ‘Hazırlıklı olun! dediği` şeklindeki haberler, devam edecek saldırıların, daha farklı ve beklenmedik bir sonuca götürebileceğinden endişe ediliyor.
Saldırılar durmadığı gibi, gerçekleşen iki yüzden fazla saldırıyla 30 bin kişinin göç etmek durumunda kaldığından söz ediliyor.
İran ve Rusya`nın, Suriye`nin ‘toprak bütünlüğü` ısrarları ile ‘işgalci tüm güçlerin, Suriye topraklarını terk etmeleri gerektiği` vurgusu, Türkiye`ye müzahir yapıların elindeki bölgeleri de akla getirdi. ‘Toprak bütünlüğü`nü esas alanların hedefinde İdlib`ten sonra Menbiç mi, el-Bab mı, Azez mi yoksa Afrin mi olacak?
Öyle görülüyor ki bölge ülkelerini yaşlandıracak daha çok sorun var, bütün bunların hepsi de birer büyük fitne sebebi.
Bu sorunun sadece Türkiye`yle değil, Suriye`nin kimi kentlerini elinde bulunduran diğer güçlerle de yaşanacağı muhakkak. ABD`nin -görünürde- desteklediği PYD ile de bu hesaplaşmaların yaşanacağının göstergesi, daha bu hafta içinde rejim güçleriyle PYD arasında çıkan ölümlü çatışmalardı. ‘Toprak bütünlüğü vurgusu` daha çok anlaşmazlık var, demenin başka şeklidir.
Aslında bundan sonra asıl korkulan husus, Suriye karmaşası içerisine İslam devletlerinin çekilmeleri ve ateşli bir ortamda ‘ilan edilmiş bir savaş`la karşı karşıya getirilmeleridir. Böyle bir kalkışmanın, Amerika ve diğer düşmanların arzuladığı bir netice olacağı şüphe götürmez bir husustur.
Şeytan Amerika böyle bir fitne ateşinin çakılması için var gücüyle çalışırken, ‘Rus ayısı` da, hem kaba hem de ‘dostluk veya yakınlaşmayı bilmez` bir edayla ‘ateşten demirler` yağdırmaya devam ediyor. Yine anlaşılıyor ki yoktur bunların yekdiğerinden farkı...
Konu İdlib olunca Amerika; ‘Türkiye`nin, sınırlarını koruma, sızmaları önleme hakkı vardır` diyor, ancak kendisinin veya müzahir örgütlerin olduğu yerler için ise, onun(ABD`nin) Türkiye için aynı hassasiyetleri gözetmediği herkesçe malum.
Amerika sadece Türkiye`yle değil bütün İslam dünyasıyla çok yönlü bir savaş içerisinde. Kısa bir süre önce İran`la anlaşmaları bitirip ambargoları tekrar devreye koyan ABD, Türkiye`ye karşı son bir ay içerinde tamamen ekonomik savaş başlatarak her haneyi, her bireyi etkileyecek bir ekonomik saldırı içerisinde.
İşin acı tarafı, başlattıkları döviz bazlı saldırıya başka bir yanlışla, faiz belasıyla cevap vermeye, karşı durmaya çalışılıyor. Böylece aylardır faize karşı söylem geliştirmeye çalışıldığı için kem gözlerle bakan kapitalist vampirlerin tabiri caizse kucağına düşülmüş oldu. Trump ve kapitalist tapınak şövalyelerinin de gaye edindiği buydu zaten.
Evet, savaş çok yönlü...
Önceki hafta Pakistan`a yapacağı üç yüz milyon dolarlık yardımı kesen Amerika, bu hafta içerisinde de Doğu Kudüs hastanelerine yaptığı 20 milyon dolarlık yardımı kesme kararı aldı.
Amerika`nın yardım ettiği yerler de vardı: İçlerinde İhvan-ı Müslimin`in ileri gelenlerinin bulunduğu 75 kişiye idam kararı yanında, bin 589 Müslümanın malvarlığına el koyan Sisi cuntasına ise ABD yönetimi, 1.2 milyar dolarlık yardımda bulundu.
Yıkım ve sürgünün devamı olarak hafta içerisinde Filistinlilerin Han el Ahmar köyünün yıkılmasını kararlaştıran siyonistleri, verdiği desteklerle cüretlendiren Amerika, yine bu hafta içerisinde FKÖ`nün Washington ofisini kapatma kararı aldı.
Topraklarımızda at koşturan, denizlerimizde filolarından geçilmeyen bu zalimlerin toplayıp götürdükleriyle bugün bizi sözüm ona te`dip etmeye çalışmaları, çıkarlarına endeksli musluğu açıp kapamaları zillet boyunduruğunun vardığı noktayı gösteriyor.
Oysa İslam dünyası böyle değildi. Dünyayı adaletle dolduran Müslümanlardan zalimler kaçacak delik arardı. Öyle İslam topraklarını haşat etmeleri, denizlerine dalacak güçleri yoktu.
‘Müslüman gölü` diye tabir edilen Akdeniz için Mütefekkir İbn-i Haldun`un(1332-1406), “Hristiyanlar Akdeniz`de bir tahta parçası bile yüzdüremez hale gelmişlerdi” şeklindeki sözleri, ne yazık ki bize günümüz korkunç gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor...
Bu çok yönlü savaşın, elde kalan kazanımları berhava etmesine bari müsaade edilmemeli…
Selam ve dua ile...