Hep merak etmişimdir.
İnsan yaşlanınca neden çocuklaşır?
Yoksa onu çocuk gibi davranmaya sevk eden dış etkenler mi?
Öyle ya bunca yıllık hayat tecrübesine sahip bir insan neden bedeni yaşlanınca çocuk gibi davranır ki?
Sizce de burada bir gariplik yok mu?
Oysa onunla aynı yaş ve tecrübeye sahip bir başka yaşlı beden eskiden olduğu gibi vakur gururlu bütün heybetiyle olduğu yerde...
Belki de bütün insanlar çocuklaşmıyordur.
Ama neden?
İlgisizlikten olabilir mi?
Dikkatleri üzerine çekip ben hala yaşıyorum, lütfen beni yalnızlığa terk etmeyin demek için olabilir mi?
Öyle ya yukarıda da ifade ettiğimiz gibi birilerine bazı anlamlar yükleyip, bazı sıfatlar yapıştırıp, etraflarında pervane olurken, neden kendi yaşlılarımızı yalnızlığa dolayısıyla çocuklaşmalarına sebep oluyor ve onların ilgi çekmek için çocuklaşmalarına karşılık bırakın ilgi duymayı onları çocuklaşmakla suçluyor daha fazla uzaklaşıyoruz.
Üstelik bizim anlam yüklediklerimiz kendilerine verdiğimiz değere karşılık yüzümüze bile bakmıyorken.
Muhtemelen etraflarından dağılıp gittiğinizde onların da ilgi çekmek için çocuklaştığını göreceksiniz.
Hani yaratılanı seviyorduk yaratandan ötürü!
Yoksa sevdiğimiz insanın kendisi değil de bedeni mi?
Yoksa sevdiğimiz insanın kendisi değil de gençliği mi?
Yoksa sevdiğimiz insanın kendisi değil de makam ve mevkii mi?
Yoksa sevdiğimiz insanın kendisi değil de serveti mi?
Belki de sevdiğimiz insanın kendisi değil, bize sağladığı faydaydı…
Kim bilir belki de zaten bilinçaltımızda insan demek, genç, zengin, makam sahibi, güzel vb özellikler taşıyanlar için kullandığımız bir sıfattı.
Yoksa neden yaşlı anne babasını ilgisiz bırakıp sırf zengin diye, makam sahibi diye başkasının anne babasına ilgi gösterir ki insan…
Kim bilir belki farkında olmadan yukarıda saydığımız özelliklerle bir insan tanımı yapıyoruz.
Öyle ya yaşlanan sadece bedendir, ruh değil.
Yaşlanan sadece bedendir, duygular değil,
Öyle ise davranışlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Nitekim yüce yaratıcımız bizim bu yönümüzü çok iyi bildiğinden bizi uyarmış ve şöyle buyurmuştu: ‘’Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!’’ İsra Suresi 23.
Efendimiz s.a.v ise bir hadisi şerifte: “Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet eder ise, yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halk eder.”(Ebu-Davud ) buyurarak konunun önemine dikkat çekmiştir.
Peki, biz nerede yanlış yapıyoruz?
Belki de insanın tanımı veya yüklediğimiz anlamı yeniden gözden geçirip insanı yeniden tanımlamalıyız.
Aslında bütün bu sorulara bir cevap bulabilmek için belki biz de Aristoteles gibi insanı tanımlamaya onu anlamaya onun varoluş amacını sorgulamaya başlamalıyız.
‘’Marangozun, ayakkabıcının belli işleri ve yaptıkları vardır da, insanın bir işi yok mudur?
Yani doğal olarak işsiz mi?
Yoksa gözün, elin, ayağın ve genellikle parçaların her birinin bir işi olduğu göründüğü gibi, insanın da bunların ötesinde bir işinin olduğu ileri sürülebilir mi?’’
Diye soruyor ve insanın dışarıdan algıladığımız bir varlık olmadığını bu durumun bütün canlılar için de geçerli olduğunu dolayısıyla, ‘’bir şeyin işlevi, o şeyin doğasının açıkça görülebileceği, sadece onun yapabildiği ayrıcalıklı aktivitesidir.’’ Diyerek insanda olup da başka varlıklarda olmayan bir şeye işaret ediyordu. ‘’ akıl ve düşünce’’
Gelin insanın bunların ötesinde ki görevini yüce yaratıcının buyruğundan dinleyelim: “Hani Rabbin, Meleklere: ‘’Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim’’ (Bakara suresi 30)
Mevdûdî, insanın “Allah’ın halifesi” ile kastettiği mana; daha çok ahde vefa, emanete riayet gibi manaları çağrıştırmakta, bazılarının yaptığı gibi, insanı büyültüp kutsallaştırma olmadığını ifade eder.
Belki de oturup yüce yaratıcımızın bize emrettiği akıl etmenin tam zamanıdır.
Belki de yüce yaratıcımızın bizden istediği düşünmenin tam zamanıdır.
‘’…Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz’’ ( Araf suresi 172)
Mevdûdî ’nin halifeden kast ettiği ve Ahde vefa ilkesinin bir gereği olarak Allah’ın buyruklarına karşı ahde vefamızı gösterelim ve yaşlılarımıza saygıda kusur etmeyelim. Göreceksiniz ki çocuklaşmayacaklar. Yeter ki sevdiğimiz, insan bedeni değil ruhu olsun…