Düşünün!
Odanızda oturmuş bir şeylerle meşgulsünüz, TV izlemek gibi…
Bütün dikkatinizi vermişken çocuğunuzun yaramazlık yapması sonrası sizin yüksek sesle tepki verdiğinizi hayal edin…
Çocuğun bir an duraksadığını dönüp birkaç saniye sizinle göz teması kurduğunu ve ardından ağladığını göz önüne getirin…
Öncelikle siz neden çocuğa yüksek sesle kızdınız ve çocuk neden bu duruma şaşırıp ağlayarak tepki verdi hiç düşündünüz mü?
Çocuk bu göz teması ve ardından ağlamasıyla bize ne anlatmak istiyor olabilir?
‘Anne/baba, ben Allah’ın bana hangi yaşta nasıl davranmam gerektiğini öğrettiği şekilde davranıyorum bana neden kızdınız’ demek için olabilir mi?
Veya ‘benden girmemi istediğiniz davranış kalıbı yaşıma uygun değil’ demek için olabilir mi?
Belki de ‘lütfen olmam gereken kişi’ olmama müsaade edin, oysa siz bu tavırlarınızla ‘beni görünmem gereken kişi’ olmaya zorluyorsunuz demek için olabilir mi?
Analitik psikolojinin babası kabul edilen Jung’a göre; kişiliğin hiçbir zaman kişinin kendi isteğiyle şekillenmesine müsaade edilmez. Gerek ailenin, gerek çevrenin gerekse toplumun ondan istediği bir kişiliğe bürünmek zorunda bırakılır.
İnsan sosyal bir varlık olması hasebiyle toplum, çevre ve aileden gelecek tepkileri bertaraf etmek için, onların hoş karşılamayacağını umduğu duygu ve davranışlarını bastırmak yoluna gider.
Böylelikle “olması gereken” kişi olmaktan vazgeçip “görünmesi gereken” kişi olmak adına Jung’un “persona” adını verdiği maskeler kullanır. Jung “persona” adını verdiği maskelerin kişiliğin şeffaf yönünü bilinçaltında hapsettiğini ifade etmiştir.
Hapsedilen bu davranış ve duygular zamanla Jung’un gölge adını verdiği bir olguya dönüşür ve kişi tarafından fark edilmediği sürece “kolay kolay fark edilmez.’’ Dolayısıyla süreç içerisinde bu gölge; bir canavara dönüşebilir.
Ancak Jung, gölge ve personaların her zaman zararlı olmadığını bazen faydalı yönlerinin de olabileceğini ifade eder.
Şöyle ki normal şartlarda canavara dönüşebilme ihtimaline sahip bir gölgenin, çevrenin ahlaki boyutunun yüksek olması ihtimalinde çevrenin ona yüklediği ahlak maskesiyle bütünleşmesini sağlar.
Bir zaman sonra bu kişinin kötülük yapma potansiyelinin ortadan kalkabileceğini ifade eder; çünkü o kişi, içinde muazzam bir kötülük potansiyeli taşıyor olsa da girdiği çevrenin etkisiyle iyilik maskesi takmak zorunda kalacaktır.
Jung, bu teorisi ile sanki bize şunu demek istemiştir; eğer bir fikir, inanç veya ideoloji insanı bir canavara dönüştürmekten alıkoyup ahlaklı ve iyi bir bireye dönüşmesini sağlıyorsa bırakın bu fikir, inanç veya ideolojiler olduğu yerde kalsın.
En net örneği, topluma hizmet eden İslami cemaatler ve ahlaki öğretileri dayanak noktası kılan tasavvufi oluşumlardır. Nitekim bu oluşumlar, kişinin içindeki gayri ahlaki tutumu değiştirip onu içselleştirmesi için bir araçtır.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere yaşadığın coğrafya, doğduğun ev senin hayatını büyük ölçüde şekillendirir.
Peki, nedir bu gölge?
Zayıf yönlerimiz mi?
Korkularımız mı?
Arzu ve heveslerimiz mi?
İçimizde ki güç istenci mi?
Mal makam sevdası mı?
Belki de toplumun ve ailemizin hoş görmediği, bu sebeple kendimizden uzaklaştırıp bastırdığımız duygularımız…
Belki hepsi, belki de daha fazlası…
Doğrusunu isterseniz gölge arketipinin inancımızda şeytan dediğimiz varlıkla benzeştiğini hatta şeytandan söz ettiğini düşünmemek için hiçbir neden yok.
Bu yönüyle bakınca aslında Jung’un yeni bir şey anlatmadığını; ancak zikredilen gölgenin bize neden hükmettiğini ve bunun psikolojik evrelerini anlatması yönüyle oldukça kıymetli bir çalışmadır.
Bir anlamda Jung, çocukların iç dünyalarında pasif olarak bekleyen ve şeytan olarak isimlendirilen varlığın bizatihi bizim elimizle aktif hale getirildiği ve güç kazandığını anlatmak istiyor gibi…
Çocuğun kendi aklı, kendi iradesi, kendi gözü ve kendi duygularıyla bir şeylere karar vermesini neyin doğru, neyin yanlış olduğunu; neyin iyi, neyin kötü olduğunu karar vermesini beklemeksizin ona yığınla iyilik ve kötülükten söz edip dururuz.
Bir şeyin iyi mi, kötü mü olduğunu her insanın öğrenmesi ve kişinin duygularına ve ruhuna verebileceği acıyı keşfetmesi gerektiğine inanıyorum.
Çünkü insanlar iyinin ve kötünün gerçek tanımını bilmeksizin kişi veya kişilerin iyi veya kötü olduğuna karar vermeye başlar oldu.
Gönümüzde de olduğu gibi insan, sadece karşısında kötü diye birini konumlandırdığı için kendini iyi olarak tanımlama yanılgısına düşebilir.
Kötü diye birinin yaptığı her şeyi yapsa bile ona göre o, iyi olduğu için onun niyeti de iyidir ve her ne yaparsa yapsın iyi niyetle yapacaktır.