Simülasyon denilince akla ilk gelen isimlerden biri şüphesiz Jean Baudrillard’dır ve ona göre: ‘’Gerçek her zaman için teröristtir.’’

Nitekim tarih boyunca sermaye sahipleri kendi dönemlerinin argümanlarıyla yaşadıkları toplumu hipnotize edip uyutmuş, onları kendi gerçekliğinden koparıp sömürmüş ve köleleştirmişti.

Onlar bugün bile hayranlık uyandıran saraylarda yaşarken, halk fakirleştikçe fakirleşmiş; ancak günümüzde olduğu gibi bir ‘simülasyon’da yaşadığını fark edememiş, durumuna rıza göstermekten başka bir çare bulamamıştı.

Ta ki Allah c.c onlara merhamet edip peygamberler gönderene kadar.

Bu peygamberler yaşadıkları toplumu uykudan uyandırmak, gerçeği anlatmak ve kalp gözlerini açmak için olağan güçleriyle çabalamış; ancak çok az insan onların getirdiği buyruğu dinlemiş, kalp gözünü açıp içinde bulunduğu simülasyon evreninden çıkmayı başarmıştı.

Taht ve bahtlarının değişeceğini öngören sermaye sahipleri bu kutlu insanlara ‘’terörist’’ yaftasıyla eş anlamlı etiketler vurarak etkilerini kırmak istemiş, huzur ve düzen bozdukları gerekçesiyle ya sürgün etmiş, ya hapsetmiş, ya da şehit etmişti.

Tarih bir türlü değişmek bilmiyordu, sadece figürleri, zamanı, mekânı, argümanları ve yaftalamak için kullanılacak kavramları değiştiriyordu…

Bugün geçmişten çok mu farklı?

Algıladığımız dış dünya ne kadar gerçek?

Seçimlerimiz ve tercihlerimizde ne kadar özgürüz?

Bir simülasyon evreninde yaşamadığımızdan ne kadar eminiz?

Belki bunların cevabını 1988 yapımı They Live (yaşıyorlar) filminde bulabiliriz.

Film Marksist düşüncenin kapitalizme getirdiği ağır bir eleştiri olarak karşımıza çıkıyor.

Birçok çelişkiyle beraber…

Film uzaylılar tarafından istila edilen dünyamızda insanların nasıl uyutulup hipnoz edildiğini konu alıyor.

Yıllardır dünya dışı varlık yok diyen bilim insanları, dünyayı istila eden uzaylıların kimliklerini gizlemek için mi uydurmuştu bu sözü…

Belki de bu sadece bir ironiydi ve insanların emeğine kast edenlerin insan olamayacağı vurgulanmak isteniyordu.

Peki, bizi hipnoz etmeyi nasıl başardılar?

Bunun cevabını yine filmde çok sık işlenen televizyon metaforuyla açıklıyor yönetmen.

Uzaylılar tarafından Televizyon karşısında hipnoz edilen uyutulup sömürülen halkı, bir gerçeğe uyandırmak görevinin ‘’kilise’’ tarafından yapılıyor olması aklı şu soruları getiriyor.

Kapitalizmi bu kadar güzel eleştiren Marksizm neden kendi ideolojisinden bir çözüm sunmadı?

Dine çok sert eleştiriler yönelten Marksizm neden çözümü dini bir meteforla açıklamak zorunda kaldı?

Belki de bu Marksizm’in acziyetiydi. Belki de çaresizliği; ama en nihayetinde insanların ancak ‘’Din’’ ile kurtuluşa ereceklerine dair bir itiraf…

Rahibin başrol oyuncusu John Nada’ya söylediği: “Seni aldatmak için dillerini kullanıyorlar. Zehir dudakları üzerinde. Ağızları, acı ve lanetlerle dolu. Gözlerinde Tanrı korkusundan eser yok. Liderlerimizin kalplerini ve beyinlerini aldılar. Zengini ve güçlüyü yanlarına aldılar. Gerçeği görmememiz için bizi kör ettiler. İnsan ruhu baştan çıkarıldı. Neden aç gözlülüğe tapınıyoruz?  Bize sahipler. Bizi kontrol ediyorlar. Onlar bizim efendilerimiz. Uyanın! Onların hepsi etrafınızda” sözüyle de bu itiraf pekiştiriliyor ve sadece dindar insanların kalp gözlerinin açık olduğu, bu simülasyona karşı uyanık olduğu ve gerçeğin farkında olduğu ifade ediliyordu.

İşte bu yüzden kapitalizm kiliseye baskın düzenliyor, kiliseyi yıkıyor ve müntesiplerini terörist diye yaftalıyordu.

 John Nada’nın Yıkılan kilise enkazından bulduğu kutu ve bu kutudan çıkan gözlüklerle hayata bakışı değişiyor, gözlüğü taktıktan sonra perde aralanıyor ve reklam panolarında asıl verilmek istenen sübliminal mesajları görüyordu.

Örneğin: gözlüğü takıp paraya bakınca ‘’senin Tanrın bu’’ diğer reklam panolarında ‘’ otoriteyi sorgulama’’ . ‘’İtaat et’’ , ‘’ düşünme’’ , ‘’ tüket’’ vb mesajları görüyordu.

Bütün bu gerçekleri kiliseden aldığı gözlüklerle görüyor olması da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdu.

Sanki yine Marksizm, kapitalizme karşı çaresizliğine, kilisedeki kutsal kitap ve metinlerin çare olacağını itiraf ediyor gibiydi.

Aslında filme dair yazılacak çok şey var ancak film hakkında daha fazla spoiler vermemek adına yazıyı Steve Jobs’un “İnsanlar, biz onlara gösterene kadar neye ihtiyacı olduklarını bilmez” sözüyle bitirelim…