Masasına oturdu derin derin düşüncelere daldı.

O, Kanada asıllı Hristiyan bir Matematikçi, ilahiyatçı, İncil’e vakıf, misyonerlik çalışması yapan bir papazdı.

Müslümanları Hristiyanlaştırmak istiyordu, bu nedenle onlarla tartışmalara giriyor, fakat bir türlü muvaffak olamıyordu.

Bunun bir yolunu bulmalı Müslümanları yanlış inançlarından vazgeçirmeliydi! Ama nasıl?

Uzun süre düşündü. Kendi kutsal kitapları olan Kitabı mukaddeste (İncil)  bazı çelişkiler gözüne çarpmış; ancak hikmet libası giydirmeyi tercih etmişti.

Belki de şöyle düşünüyordu. Eğer kutsal kitabımızda bu tutarsızlıklar varsa kim bilir bütün ömrünü çölde geçirmiş bir insanın yazmış olduğu bir kitapta ne tür tutarsızlıklar(haşa) vardır.

Kendinden emindi. Kuvvetle muhtemel dış dünyadan bağımsız, çöl hayatını ve (Hz.) Muhammed (s.a.v)’in hayatını biraz dramatize ederek anlatan bir kitaptı. Belki de Hz. Muhammed’in vefat eden çocuklarının acısını, vefat eden eşi Hz. Hatice’nin oluşturduğu duygusal boşluğu veya eşi Hz. Aişe ve kızı Hz. Fatıma ile yaşadıkları sıkıntıları anlatıyordu.

Nihayet istediğini bulmuştu. Eline bir Kur’an tercümesi geçmişti. Hiç vakit kaybetmeden Kur’an-ı Kerim’i alıp incelemeye başladı.

Kur’an-ı Kerim'i inceledikçe şaşırıyor, araştırmasını derinleştirdikçe şaşkınlığı hayranlığa dönüşüyordu.

Zira Kur’an-ı Kerim'de ne Hz. Peygamber'in çocuklarından ne zevcelerinden ne de çöl hayatından bahsediyordu. Belli ki asırlardır Kur’an-ı Kerim'de tutarsızlık arayıp bulamayan; ancak bulamadım demeyi kendine yediremeyen ve susmayı tercih eden atalarından bihaberdi.

Araştırmalarına devam ettikçe kafası karışıyordu. Çünkü Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de eşsiz Peygamberleri Hz. Muhammed'in ismi 4 yerde geçiyorken buna mukabil kendi peygamberi olan Hz. İsa 25 kez zikrediliyordu.

Hz. Muhammed’e risalet’in ilk gününden vefat edene kadar her türlü maddi ve manevi yardımını esirgememiş ve Müminlerin annesi olan Hz. Hatice, Hz. Aişe veya biricik kızı Hz. Fatıma’nın ismi dahi zikredilmiyorken, Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in ismi bütün bir sureye verilmiş ve onure edilmişti.

Bütün bunların yanında Kur’an-ı Kerim'in astronomi ve diğer bilimlere ışık tutacak bilgilerle dolu olduğunu görmesi umutlarının tükenmesine, hayallerinin yıkılmasına sebep oluyordu.

Ancak belki de son bir gayret ve umutla araştırmasına devam etmeyi düşünüyorken, “Kur’an’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Kur’an, Allah’tan başkasına ait olsaydı, elbette içinde birçok tutarsızlıklar bulurlardı.” (Nisa, 4/82.) ayetiyle karşılaşmış ve beyninden vurulmuşa dönmüştü.

O da önceki ataları gibi elleri boş dönüyordu; ancak onlardan farklı olarak yüreğindeki boşluk imanla dolu olarak…

Kur’an ile mücadele etmiş, Kur’an-ı Kerim'i yeneceğini hayal ederken mağlup olmuş ve sonunda teslim bayrağını çekmişti.

Evet bu kişi, Kur’an-ı Kerim'de tutarsızlık bulmak için çıktığı yolculuğunda Müslümanlıkla şereflenen “Eşsiz Mucize Kur’an” adlı kitabı yazan Prof. Dr. Gary Miller’den başkası değildi.

Miller Müslüman olduktan sonra İslam dünyasına:

“Ey Müslümanlar! Eğer sahip olduğunuz nimetin ne kadar büyük olduğunu gereği gibi bilseydiniz, sizi Müslüman bir anne babadan dünyaya gönderdiği, Müslüman bir ailede yetişme fırsatı verdiği ve bu yüce dini üzere büyüttüğü için Allah’a çok hamd ederdiniz.

Peygamberliğin manası, uluhiyetin manası, vahyin, risaletin, dirilişin, hesabın vs.’nin manası sizin dininizde diğer dinlerdekiyle gök ile yer arası kadar uzak ve üstündür.”

“Beni bu dine asıl cezbeden husus, iman konularındaki netliktir. Bu netliği başka hiçbir dinde göremiyorum.” diye seslenmişti.

Sahi, sizce sahip olduğumuz nimetlerin gerçekten farkında mıyız? Keşke bütün insanlar Kur’an-ı Kerim’de tutarsızlık!(haşa) bulmak için bile olsa alıp okusaydı, araştırsaydı. Ne güzel olurdu değil mi?