Kur’an-ı Kerimde defalarca zikredilen ve Hz. Muhammed’in (sav) hayatının tamamına serpilmiş olan adalet kavramı, içtimai yaşantıyı akamete uğratmamak adına, insani ilişkileri düzenleyen bir kavramdır. Bu bağdaştırıcı özelliğiyle Allah tarafından insanlığın hizmetine sunulmuş büyük bir nimettir.

Adalet; dünyanın her yerinde toplumsal normlarda kendine yer bulmuş ve bu yönüyle bile tek başına Kur’an’ın evrensel olduğunu haykıran bir mefhum olmuştur.

Adalet; sosyal psikolojinin ve tarihin inşası sürecinde, insanlığın etkileşim sahasındaki ana sütunlardan biri olmuştur. Nitekim İslam kitle organizasyonunu bu etkileşim sahasında inşa eden Hz. Muhammed (sav); İslam’ın adalet anlayışını sünneti ile pratize ederek ümmete emanet etmiştir.

Şura Suresi 15. Ayette ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum’ denilerek Hz. Muhammed’in asli vazifelerinden birinin adaleti tesis etmek olduğu ilan edilmiştir.

Hendek savaşında Müslümanları arkadan vurmazdan evvel Yahudilerin bütün haklarını vermiş, özgürce ibadet ve alışveriş yapmalarına olanak sağlamış ve bütün hayatlarını inançları doğrultusunda idame etmelerine asla müdahale etmemişti.

Ayrıca bu adil yaklaşım tarzından Arap yarımadasındaki bütün inançlar da nasibini almıştı.

Adalet; Ebu'l Hasan Ali En-Nedvi’nin kaleme almış olduğu ‘’Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti’’ kitabı için tek başına özet olabilecek niteliktedir.

Süreç içerisinde kaybedilen toplumsal adalet anlayışının yeri doldurulmaya çalışılmış, bir kısım kişiler tarafından batı endeksli düşünce yapısında çareler aranmıştır.  Bu kişilerin Batı Medeniyeti hayranlığı Batı’nın adalet, müsamaha ve insan hakları kavramlarına sempati duyulmasına ve bilinçsiz bir şekilde övülmesine sebebiyet vermiştir.

Oysaki Batı’nın bu kavramlara yüklediği anlam çok farklıydı. Bu fark Cezayir’de, Libya’da, Irak’ta ve dünyanın birçok ülkesinde yaptıkları soykırım, katliam ve sömürü faaliyetlerinde kendini açıkça göstermiştir.

Peki, neydi Batı’nın adalet ve müsamaha anlayışı? Adalet derken neyi kastediyorlardı?

Muhammed Kutub’un deyimiyle, kapitalizmle beraber bir madalyonun iki yüzü olan komünizme fikirsel önderlik etmiş olan Karl Marx: "kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir." diyerek aslında kaynağından beslendiği Batı dünyasının toplumsal adalet ve müsamaha anlayışını ortaya koymuştur.

Marx kendince haklıydı nitekim yakın zamanda Batı’da yaşanan karikatür krizinin, cami baskınlarının ve başörtü tahammülsüzlüğünün başka bir açıklaması olamazdı. Onların sevgisi, adaleti, sadece kendilerineydi yani toplumsal adalet ve müsamaha anlayışları ‘’genişletilmiş bencillikti’’.

 Öte yandan Emperyalist felsefeyi ilkeleştiren kişilerden biri olan Niccolo Machiavelli: ‘’Ya insanların gönlünü hoş tutmalı ya da onları yok etmelidir; çünkü insanlar uğradıkları küçük zararların öcünü alırlar, ama büyük zararların öcünü alamazlar; bu yüzden, insana verilecek zarar, intikam korkusu olmayacak biçimde olmalıdır.’’ diyerek günümüz Batı-Diğerleri ilişkisini formulize etmiştir.

Aslında dünyanın geri kalanına ilgisiz kalmalarını tercih ederdik. Onlar ilgisizliklerine sömürmeyi ve katletmeyi de ekleyerek tarihe eli kanlı benciller olarak geçmiştir.

Ne yani şimdi biz Batının ‘’Genişletilmiş bencillik’’lerine mi hayran olalım?

Oysaki Batı’nın en büyük filozoflarından biri kabul edilen Jean Jacques Rousseau Batı dünyasına hitaben: ‘’…Bin yıldan beri dünyanın yarısını yöneten (Hz) Muhammed (sav) yasası, bunları yapanların büyük adamlar olduğunu bugün bile gösteriyor bize.’’ diyerek çözümün adresi ve rol modeli olarak Hz. Muhammed’i (sav) işaret etmiştir.

İslam’ın kuruluş senedi olan toplumsal adalet anlayışı; dünya nizamının yapıtaşıdır. Genişletilmiş bencillik tehlikesine düşmemek amacıyla bu kuruluş senedine bağlılık esas tutulmalıdır.

Bilelim ki;

Her bilinci uyanık tutan belli başlı ışık hüzmeleri vardır. Kitlesel İslam bilincini uyanık tutan yegane ışık; adaletin engin ışığıdır.