Yıl 2001…

Uzun süredir hasret kaldığım memleketime geri dönmüştüm.

Bazı şeyler bıraktığım gibi değildi.

Bir takım değişimler olmuştu.

İnternet adında teknolojik bir gelişme yaşanmıştı.

Kullanımı için, içinde bilgisayarların olduğu, kafe dedikleri mekanlar açılmıştı.

Ebeveynler tedirgin, bu belirsiz durumdan çıkış yolu arıyor gibiydiler adeta.

‘’İnsan bilmediğinin düşmanıdır’’ kaidesince benliğini, geleceğini korumalı, bir an önce gardını almalıydı çünkü fısıltılara bakılırsa bu mekanlarda sadece ahlak dışı yayınlar mevcuttu.

Eğitim seviyesinin düşük olduğu her toplumda olduğu gibi ‘kulaktan dolma bilgiler’ yeterli bir delildi.

İnternetin işlevinin ne olduğunu bile pek bilmeyen ebeveynler tarafından gençlere; internet kafelere gitmemeleri hususunda baskılar kuruldu yasaklar getirildi. 

Burada tabiki haklılık payı vardı. Söz konusu mekanların gençler için iyi vakitlerin geçirildiği mekanlar olmadığı yaşanan örneklerle de ortaya çıkıyordu. Ama tümden bu alana karşı olmak gençleri tamamen internet ve iletişim ortamlarından alıkoymak ne kadar doğru bir yaklaşım tarzıydı?

Oysa ki internet, hem kafelerin dışında da kullanılabilen, hem de ulvi değerlere hizmet edecek şekillerde de kullanılabilen bir teknolojik gelişim modeliydi.

Bilişim çağı ise gümbür gümbür geliyordu.

Geleceğini korumak için atılan “iyi niyetli” ama öngörüsüz bu adımlar, bir kuşağın yitirilmesiyle sonuçlanacak ilk adımları oluşturmuştu.

Ebeveynler ‘gençlik ve gelecek’ kavramlarına acaba nasıl bir anlam yüklüyorlardı ki gençlerin geleceği açısından kazanç beklerken gençliği kaybediyorlardı?

Acaba genç derken yaşı itibariyle dinamik ve bu yönüyle aile ekonomisine katkı sağlayacak birinden söz ediyor olabilirler miydi?

Belki de ebeveynler, yaşlanan bedenlerinden dolayı, yapamayacağı işlerin ve sürdüremeyeceği kavgaların devam ettiricisi olarak gençleri bir kas kuvveti olarak algılıyordu.

Nedeni ne olursa olsun sonuçları itibariyle bakış açılarının yanlış olduğu ortadaydı.

Henüz aradan 15-20 yıl geçmeden, yasak koyan ebeveynler dahil herkes bu değişime ayak uydurmak zorunda kalmış, telekomünikasyon şirketleriyle yapılan sözleşmelerde en çok GB verenler tercih edilir hale gelmiş, evlere bağlanacak internetin fiber olması şartı aranır olmuştu.

Sahi 20 sene önce bu teknolojiyi ahlaksızlıkla suçlayan ebeveynlere ne oldu da bugün internetten ‘büyük bir nimet’ olarak söz ediyor hale geldiler. Bu toplumsal bir hastalık mıydı?

Öyle sanıyorum ki bu durumu ABD’li Fütürist yazar James Canton’un Dünya literatürüne kazandırdığı şu iki kavramla açıklayabiliriz.

1.Gelecek engelli

2.Gelecek uyumlu

Demek ki bir insan zihinsel, bedensel, görsel ve işitsel engelli olabileceği gibi gelecek engelli de olabilirmiş.

Buradan yola çıkarak şöyle diyebiliriz.

İki tür ebeveyn vardır:

1.Gelecek engelli ebeveyn

2.Gelecek uyumlu ebeveyn

Gelecek engelli ebeveynler; esnek olmayan, baskıcı, yasakçı, yeniliğe kapalı, çocuklarını kendi doğrularıyla yargılayan, bugünü ilgilendiren konuları bile kendi geçmişiyle açıklamaya çalışan bir profil olarak karşımıza çıkıyor.

20 sene önce engellemeseydik;

Kim bilir belki de şu an gençlerimiz uluslararası ölçekte isim yapmış kişiler olarak uzay mühendisliği, yazılım mühendisliği vb. alanlarda söz sahibi olabilirlerdi. Ülke çapında tanınan birer ‘Youtuber' olabilir dolayısıyla fikirlerini milyonlara ulaştırabilirlerdi.

Peki, ne mi oldu?

Geleceği elinden alınan gençler; ‘geleceklerini geri alabilme amacıyla’ kısa yoldan zengin olma hayali kuran birer suç makinesine dönüştüler.

Gelecek uyumlu ebeveyleri ise otonom, esnek, yeniliğe açık, gençlerin kendi zamanlarına ait olduğu gerçeğini gören, yasaklamak yerine yönlendiren, çalışan yerine girişimci olmalarını sağlayan ve yeni kuşaklarla modüler ilişki kuran bir profil olarak resmedebiliriz.

Geçmiş kuşaklara üzülmekten başka elimizden bir şey gelmeyebilir; ama gelecek kuşakları kazanabilir, hak ettikleri yere gelmelerinde yardımcı olabiliriz.

Her yeni olana her zaman kuşku ile bakarak zihnin ‘kulaktan dolma bilgiler’ üretmesine ve ürettiğine inanmasına izin verme süreci tarihsel bir gerçekliktir. Yeniliklere olan kuşkulu, teennili bakış elbetteki olacaktır ancak her yeniye toptan karşı çıkış, geri durmanın asıl sebebiydi. Yeniliklere teenni ile ama kar zarar penceresinden bakıp tavır alanlar, tarih sahnesinde varlık mücadelesini kazanabilmişlerdir.

Unutmayalım ki;

Amacımız tarihin seyrini değiştirecek gençlerin ebeveynleri olabilmektir.