Komşu manasındaki “Ciran ile Ciranê” civar lafzından türemedir. Ancak biri dişi biri de erildir.
İslam sosyolojisinde komşuluk statüsü “mücavir” olmayı ifade ediyor. Dolayısıyla komşuluk, mücavir bir yerleşmeyi yan yana olmayı gerektiriyor. Nitekim Türkçede “kom-şu” Kürtçede “kom” Arapçada “küme” hepsi aynı kökten geliyor. Küme, birbirine benzer veya aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu gruptur.
“Kom”, ipini koparmış olan sosyete mefhumunun zıddıdır. Sosyete, sınır tanımadan açılmayı, kom ise kendi kendine yeterli olmayı ifade ediyor. Bu manada kom-şuluk tabakalaşmak değil kümelenmektir. Buna göre dikey yapı dikey mimari tabakalaşmaya sebep olduğu için civar ve komşu mefhumlarını ortadan kaldırıyor. Bu nedenle İslam, komşuya, “mücavir olan” anlamında “ciran” ismini vermiştir. Mücavir olmak karşılıklı hak ve sorumlulukları doğurur. Mücavir olmak hak ve adaletle ortak bir yaşam kültürüne sahip olmayı ifade eder.
Ciranê, “komşu kızı” anlamına gelse de kişinin eşine de ciranê denilmiştir. Çünkü eşler arasında tabaka söz konusu olamaz. Kişinin kendisi ile ciranêsi aynı tabakada, aynı zeminde, aynı zaman diliminde olmalıdır ki, arada tam bir uyum tam bir ahenk olsun. Bu nedenle Allah (cc) “…(velcarizi`il kurba)kurban olan komşu, (velcarizi`il cünüb)cünüp olan komşu iyiliğe dâhildir”(Nisa:36) buyurur. Burada kurban; yakınlık, “cünüp” ise uzaklık anlamına gelir. Bunun da eşlerle ilgisi vardır. Eşlerin karşılıklı muhabbetleri güçlü olduğunda birbirlerine yakındırlar. Birbirlerine kurbandırlar. Birbirilerinden uzaklaştıklarında ise cünüptürler. Ecnebidirler. Cünüp olduklarında birbirlerinden uzaktırlar. Yabancıdırlar. Ama bu halde de hukukları bakidir. Yine yakınlaşmaya çalışmalıdırlar. Yine birbirlerini cezbetmeleri gerekir. Ecnebi olarak cünüp olarak kalmamaları gerekir. Cünüpken yıkanmak bu nedenle farzdır. Çünkü temizlik, taharet, yakın eder, kurban eder. Aradaki mesafeyi, soğukluğu kaldırır.
İnsanın eşine de ciranê denilir. Bu, aynı anda hem ulaşılabilirliği hem de cazibeyi ifade ediyor. Aynı zeminde aynı çizgide olmak; diyaloğu, muhabbeti, tanışmayı ve anlaşmayı sağlıyor. Dolayısıyla yatay yapılaşma, yatay mimari, aşkı gerçekçi zemine oturtuyor. Buna karşılık dikey yapılaşmada aşkın felsefesi bile değişiyor. Diyalog ve zemin sorunu meydana geliyor. “Zengin kız fakir oğlan” edebiyatı veya tersi öyküler ön plana çıkıyor. Dikey mimaride tabakalaşma ortaya çıktığı için aradaki muhabbet de farklı katmanlara takılıyor. Oysa Ciran ile Ciranê aşkında sosyal kültürel maddi manevi her türlü uyum mümkün hale geliyor.
Mimarinin yatay veya dikey olmasının sonuçları sadece mahalleyi semti etkilemiyor, evin içini de buna göre şekillendiriyor. Kültür, edebiyat, sosyal doku buna göre gelişiyor.
Tabakalaşma; başkalaşma ve soyutlaşma sonucunu doğurur. İnsan ilişkilerini, komşuluk ilişkilerini en alt düzeye indirir. Dikey yapılarda katlar yükseldikçe bu olumsuzluklar katlanır.
“Kom, küme” bütün dillerde ortak bir mana ifade ediyor. Bu da İslam ülkelerindeki sosyolojinin ortak çerçevede ve aynı manada ifade edildiğini ortaya koyuyor. “Mücavir yapı” anlayışı siyaseten de sorunların çözümüne katkı sağlar. Çünkü tabaka farkı ortadan kalkıyor. Böylece siyasetçi, işadamı kendini “mücavir” görüyor. Yatay gelişen siyaset, genişlemesine büyüyen ekonomi, toplum içinde ortak bir anlayış ve söylemin oluşmasını sağlıyor. Gücün ve servetin adil paylaşımını sağlıyor. Bu da toplum içinde muhabbeti ve saygıyı tesis ediyor. Buna karşılık dikey siyaset, dikey ekonomi, dikey yapılaşma toplumun içinde ayrışmaya, hasede sebep oluyor. Tabaka ve sınıf mefhumunu çok bariz ve kışkırtıcı bir hale getiriyor. Hem aileler arasındaki hem de aile içindeki ilişkileri bozuyor. Aşkı muhabbeti tahrip ediyor.