Merkezi bir idareye bağlı ve belirli sınırları olan büyük yönetim birimine vilayet, bu birimi yöneten kimseye de “vali” adı verilir. Bunun ruhanî ve manevî versiyonu ise velayettir ki bunun başında olan kimseye de “veli” adı verilir. Allah (cc)`ın “Mevla” ve “veli” isimleri bütün bu anlamları kapsar.

Velayet-Vilayet; yakınlık, akrabalık, dostluk, yardımlaşma ve bağlılık gibi manalara gelir. Velayet, uzaklığın ve adavetin zıddıdır.

 “veli ile vali” arasında ortak bir payda vardır. Bu nedenle İslam, idare edenlerle idare edilenler arasındaki ilişkiyi “velayet” temeli üzerinde bina etmiştir. Maddi ve manevi sulta sahiplerine “veli” adını vermiştir. Bu, yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkinin mahiyetini, boyutlarını ve esaslarını en mükemmel şekilde ifade eder. Buna göre İslam`da yönetici, yönetilenin sadece valisi değil aynı zamanda velisidir. İslam`da yönetici sadece vali olarak kabul edilmemiştir. Çünkü valinin yüzü, temsil ettiği maddi otoriteye dönüktür. Yani vali öncelikle merkezî otoritenin maslahatını gözetir.

Vilayeti yöneten valinin bu ruh ve bilinçte olması gerekir. Merkezi idarenin de bu otoriteyi Hakkı veli edinerek kullandığı varsayılır. Bu nedenle buradaki hükümet merkezine “vilayet konağı” denir. “Şehir konağı” denmez. Neden? Çünkü şehir, şöhretten gelir. Meşhur olma duygusu verir. Şöhret gösterişe ve görselliğe sürükler. Oysa veli öyle değildir. Hak, adalet ve rahmet duygularını esas alır.

Kur`an, “onların hiçbir valisi yoktur” (Rad:11) buyurur. Bu, vilayetin başındaki kimsenin veli olmaması şehrin meşhuru olması durumunda ona yönelik bir uyarıdır. Halkın ve gariplerin velisi Allah`tır onları valiye teslim etmez demektir bu bir manada.

Bugün velayet-vilayet konakları şehir konaklarına, şöhret konaklarına dönüşme riskiyle karşı karşıyadır.

Şehir konağı ile vilayet konağı arasında şu farklar vardır,

Şehir konağındaki Valinin yüzü sürekli yukarıya dönük iken velayet-vilayet konağındaki valininki ise hem yukarıya hem de aşağıya dönüktür.

Şehrin Valisi kendini yönetimin son halkası olarak görürken Vilayetin Valisi ise kendisini vasıl(birleştirici) halkası olarak görür.

Şehrin valisi sadece hâkimdir. Buna mukabil veli vali, sadece hâkim değil aynı zamanda hekimdir.

Şehrin valisi öncelikle ve çoğunlukla merkezi otoritenin emir ve talimatlarını yerine getirir, yönetimi altındaki halkın taleplerini pek dikkate almaz. Ona göre Hak otoritededir ve otorite de haktır. Halk ise buna müstahaktır. Buna mukabil vilayetin valisi hem yukarıyı hem de altı dinler. Onun yüzü, kulağı ve gözü sabit bir noktada değildir. Halk içinde hakkı görür ve Hakk için halkı sever. Ona göre otorite Hakkın elinde ve fakat halk içindir.

Şehir konağındaki Vali yönettiklerinin kalplerinde değil, gözlerinde taht kurmuştur. Bu nedenle müstevlidir, istilacıdır. İlginçtir, istila ile vali aynı köktendir. Çünkü insanlar ona kalpleri tatmin olduğu için değil, gözleri korktuğu için boyun eğer. Bu da istiladır, işgaldir. Buna mukabil veli müstevli değil Mevla`dır. İlginçtir Mevla hem köle hem de efendi manasındadır. Bu şekilde veli, Mevla olarak hem efendi hem de köledir. “Kavmin hizmetçisi, efendisidir” hadisinde buyrulduğu gibi Hakkın emrinde olduğu için köle, halkın hizmetinde olduğu için de efendidir.

Şehirde elbette zenginlik, şöhret olabilir. Ama bu durum yönetime ismini veremez. Vilayet konağı şehir ve şöhret konağı olamaz. Böyle olduğu zaman insanlar karamsarlığa düşer. Başka umutlar ararlar.