Yusuf`un kardeşleri onu kuyuya(cübb) atma kararını benimsedi(Yusuf:10). Kuyuya “cübb” adı verilir ki “cübbe” ile aynı köktendir. Cübbe ile cübb`ün yani bildiğimiz kuyu ile cübbenin acaba birbiriyle ilgisi nedir?
İstinbat, çıkarım demektir. Fıkhî, ilmî ve usulî meselelerde yapılan çıkarıma “istinbat” adı verilir. Ama aynı zamanda çok derin bir kuyudan meşakkatli bir şekilde suyun çıkarılması işlemine de “istinbat” adı verilmektedir. Gerçekten hükme varmak, çözüm üretmek zor bir iştir. Manalar, hakikatler yerin yüzeyinde, insanın sathında değil; çok derinlerdedir. Buna göre cübbe; ilim ve hikmeti, ruhaniyeti ve kutsallığı temsil eder. Yani cübbe giymeyi hak eden kimse; cübten, derin kuyulardan istinbat yapma fazıl ve kudretine sahiptir demektir. Bu nedenle İslam idare hukukunda, Yargı nizamında cübbe; otoriteden ziyade ruhaniyeti ve kutsiyeti ifade eder.
Allah(c.c): “Onlar ki kendilerine bir haber geldiğinde, bir sorun intikal ettiğinde onu yayarlar. Oysa onu Resule ve onlardan olan emir sahiplerine havale etselerdi bilgi sahipleri bundan gerekli çıkarımı-istinbatı yapardı”(Nisa:83) buyurur. Ayette istinbat yani çıkarım yapma salahiyeti; cübbe sahiplerine, ruhaniyet ve velayet sahiplerine verilmiştir. Cübbe; cüpten-kuyudan çıkarım yapmanın nişanıdır. İşte İslam nizamı ile cahiliye sisteminin ayrıldığı nokta burasıdır. Beşer ideolojisinde cübbe, mutlak surette gücü ve otoriteyi temsil eder. Bir kere beşerî ideolojinin derinliği yok ki ondan çıkarım yapanlar cübbe giymeyi hak etsin. Hem beşerî sistemlerin bir derinliği yoktur hem de onların dibinde suya ulaşmak söz konusu değildir. Çünkü bu sistemler nefs üzere bina edilmiştir. Nefsin derinliklerinde de tabiatıyla su değil, ateş vardır. Haliyle buradan hak ve adalet değil, nefsin talepleri ortaya çıkar. Binaenaleyh kanun devletinde istinbata gerek yoktur. Buna mukabil, İslam hukuk metodolojisinde çıkarım yapmak esastır. Bunun zorlu, derin ve ciddi bir iş olduğunun anlaşılması ve bilinmesi için de bu işleme “istinbat” adı verilmiştir.
Yusuf`un(a.s) kardeşleri onu “kuyunun derinliklerine atma hususunda görüş birliğine vardılar”(Yusuf:15). Yusuf`u(a.s) kuyuya atan kardeşleri şunu hesap etmişlerdi; onu kuyuya atsalar artık istinbat yapamayacak, olayların yorumundan çıkarım yapamayacaktı. Bu da onun cübbesiz kalması anlamına gelecekti. Burada aslında cübbe mücadelesi vardı. Onlar cübbeye “güç ve otorite” saikıyla sahip olmaya kalkıştı. Onlar kuyudan çıkarım yapabilenin değil, başkalarını kuyuya atabilenin bunu hak edeceğini hesap etmişlerdi. Burada tamamıyla ters bir işleyiş söz konusu. İslam nizamı; cübbe giyme kriterini, devlete sahip olma hakkını kuyudan çıkarım yapabilmeye bağlarken nefs ve dünya ehli bunun tersine başkalarını kuyuya atabilme durumunu kriter olarak kabul etmektedir. Tabi bunun neticesi zulümdür. Cahilliklerine ve ruhsuzluklarına rağmen bu cübbeyi giyen kimselerin akıbeti malumdur. Onlar kanun ve otorite adına giydikleri cübbelerle Hakikî Cübbe sahiplerini hapse-kuyuya atarken, Onları idama mahkum ederken bunun sonunu düşünememişlerdi. Bugün kimin cübbe sahibi olduğu gayet açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Halk, kanun gücüyle cübbe giyen kimseleri hiçbir zaman bu cübbeye layık görmez. Millet, kanun ve otorite gücüyle insanları kuyulara atanları değil, kuyuya atılanları gerçek cübbe sahipleri olarak görmektedir.
Hatırlanacağı üzere 28 Şubat süreci, Bazı Tarikat Şeyhlerinin Erbakan Hoca tarafından Başbakanlık konutunda iftar için ağırlanması sonucunda start almıştı. O zaman cübbe gaspçısı zevat kıyameti koparmıştı. Çünkü korkuyorlar; ya bir gün, Milletin gönlünde yerini muhafaza etmeye devam eden Cübbeliler meydana çıkarsa cübbe gaspçılarının hali nice olacak. Çünkü cübbe, cübbe gaspçılarının üzerinde iğreti duruyor. Hak Ehli ortaya çıkınca bunların üzerinde cübbeden eser kalmaz.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan: “seçilmişleri atanmışlara ezdirmeyiz” dedi. İyi de “atanmışlar” diye isimlendirdiği kimseler hep kendilerini bu işin sahipleri olarak görüyor. Çünkü üzerlerinde cübbe var. Bu cübbe, onlara istediklerini kuyuya atma cüretini veriyor. Üzerlerindeki cübbe, onlara özel güçlere sahip oldukları vehmini veriyor. Bu nedenle kendilerini yargı ve denetim mekanizmasının sahipleri olarak görürler. Yürütmeye sadece yürüme hakkını tanırlar. Sistem, Halka yürütmeyi-meclisi seçtiriyor ama “cübbe sahiplerini” seçtirmiyor. Ama Millet kendi Cübbe sahiplerini seçmiştir. Kuyuların derinliklerinde de olsa Kabri meçhulde olsa Millet, kendi Cübbelilerini iyi tanımaktadır. Onları asla unutmaz.