Normal şartlarda bir memleketin büyüğü oranın efendisidir. Kur`an-ı Kerim`de efendiye esvet`ten(siyah) türeme bir isim olarak “seyyid” ismi verilmiştir. Gerçekten otoritesi ve gücü olan kimse kendisini toplum içinde fark ettirir, varlığını ortaya koyar. Bir karartı meydana getirir.
Seyyid, siyah manasında olan “esvetten” gelir. Siyahlık, genel perspektif içinde belirginliği ve çarpıcılığı ifade eder. Anılan bu vasıflara sahip olarak toplum içinde bu manada kararlı bir belirginlik oluşturduğu, dikkat çektiği için efendiye ”Seyyid” denilmiştir. Büyük arazi parçasına, güçlü ve belalı kimseye “kara” denilmesi de yine bununla alakalıdır. Bu aynı zamanda Peygamberin (sav) “Üzerinize başı kuru üzüm tanesi gibi bir zenci de tayin edilmiş olsa, onu dinleyiniz ve itaat ediniz!” hadisinin de bir sırrıdır. Aslında memleketin efendisi, siyahtır. Zencidir.
Siyah renk, aynı zamanda karanlığın-zulümatın ve gecenin rengidir. Bu nedenle seyyid-efendi olmak zulümata(karanlığa) dolayısıyla zulme kayma riskini de beraberinde getirir. Eğer yönetici siyaha bürünmüşlüğünü, görünmezliğini kötüye kullanırsa o zaman zalim ve nankör olur. Gizemlilik, bir örtüye dönüşerek onu tamamen görünmez kılar. Adeta gözlerden kaybolmasına yol açar. Seyyid heybetlidir. Oysa şeffaflık ve heybet birbirinin zıddıdır. Efendi, siyaha bürünerek bir gizem oluşturur. Lakin bu da şeffaflığı ve saydamlığı ortadan kaldırır. Bu durumda efendi örtülü işlere meyledebilir. Bu, hem kendisi hem de ülkesi için büyük bir tehlike arz eder.
Seyyid-efendi siyaha büründüğünde aynı şekilde zulme kayma riski taşır. Zulüm, bir şeyin kendisine layık ve uygun bir yerin dışına yerleştirilmesi olarak tanıtılmıştır. Gerçekten karanlıkta eşyanın yerli yerine yerleştirilmesi imkânsızdır. Bu nedenle Allah (cc) göklerin ve yerin nurudur(Nur:35) O, sonsuz zatıyla her zaman sonsuz sır ve celal sahibidir. Ama Nur ismiyle o sonsuz hicabın içinde her şeyi yerli yerine koyar. Hikmetiyle işleri tertip ve tanzim eder. Hâşâ! Hiçbir zulüm yapmaz.
Seyyid olmanın, esvede-siyaha bürünmenin şeffaflık ve adalet açısından da büyük riskleri vardır. Öyle ya karaya sabun ne yapsın. Bu nedenle Kur`an-ı Kerim`de bütün peygamberler içinde sadece Hz. Yahya`nın unvanı seyittir.(Âli İmran:39) Evet, Hz. Yahya seyittir. Kelime olarak Yahya hayattan gelir. Yahya, seyyidliğin silueti içinde mahsurdur ama canlıdır. O siluetin kalbidir. Bunun gibi bir ülkenin efendisi, ülkenin karasıdır. Eğer başkan siyahlığın içinde mahsur bir Yahya misali olursa ülkenin heybeti ve gücü olur. Aksi takdirde o karalık karalanmaya ve de karartmaya dönüşür. Seyyid karalara bürünmüş olduğu için her zaman karalanma riski taşır. Buna karşı koymanın yolu Yahya olmaktır. Siyah elbisenin içinde canlı ve diri olmaktır.
Hz. Yahya, seyyid vasfına sahip tek nebidir. Seyyidliğin gizemi içinde belirsiz olmaması, yerini ve konumunu şaşırmaması için Allah (cc) aynı zamanda onu hasur ve mahsur kılmıştır(Âli İmran:39). Nitekim Hz. Yahya dünyanın cazibe ve büyüsünden mahsurdur. Korunmuştur. Eğer öyle olmasaydı onun seyyidliği karalanmasına yol açabilirdi.
Ülkenin en tepe noktasındaki kişi seyyid olmalıdır. Gerektiğinde gözü kara olmalıdır. Evet, karanın-esvedin heybetini kuşanmalı ama karalanmamalıdır. Bulunduğu konumda Yahya olarak canlı ve diri olacak, hasur olarak kendisini dünyanın cazibe ve büyüsünden koruyacaktır. Ancak bu şekilde siyahın kendisini yutmasından, karalanmaktan, zulme ve zulümata karışmaktan korunabilecektir.
Bir ülkede başbakan-başkan yardımcısı zenci değil beyaz olmalıdır. Zira başbakan-başkan yardımcısı şeffaflığın ve ülfetin nişanı olmalıdır. Başbakan-başkan yardımcısı gizemli ve kapalı olamaz. Aksine son derece saydam ve şeffaf olmalıdır. Devletin otoritesini ve heybetini yumuşatarak topluma yansıtmalıdır.
Başbakan-başkan yardımcısı, siyahın beyaz yüzü olduğu için heybetli değil sevecen olmalıdır. Onun vasfı halkı özgür ve mutlu kılmaktır.
Hz. Süleyman Belkıs`ı camdan köşkte ağırladı. Burası bir nevi başbakanlık konutuydu. Oysa Belkıs bir kraliçeydi. Ama Hz. Süleyman ona heybetini değil ülfetini, şeffaflığı gösterdi. Bunun gibi güçlü olmak isteyen bir ülke başbakanlık sistemiyle yönetilemez. Ama insanına karşı şeffaf, yumuşak ve rahmetli olmak isteyen bir ülke de sırf başkanlıkla yönetilemez. Ülkenin reisi karalara bürünmeli ama insanına karalar bağlatmamalıdır.
Başkan siyah, başbakan ise beyaz olmalıdır. Hem heybetli hem şefkatli, hem gizemli hem şeffaf, hem onurlu hem huzurlu, hem celalli, hem sevimli; idarenin teminatı budur. Bunun da sırrı Kur`an`dadır. Kur`an`dan başka bu ideal idare nizamını tanzim edebilecek hiçbir kaynak, hiçbir kitap yoktur.