Ve and olsun doğuran adama ve doğurduğu evladına” (Beled:3) buyrulur. İlginç bir şekilde ayet, doğurmayı erkeğe izafe etmektedir. Normalde “doğuran valideye” şeklinde olması beklenen cümle, ayeti kerimede “doğuran babaya” şeklindedir. O halde neden erkeğe-babaya “evladını doğurması” izafe dilmiştir?

Genellikle doğum denince akıllara hemen ve sadece kadınlar gelir. Bir erkeğin doğum lafzıyla anılması çok tuhaf ve itici karşılanır. Oysa meallerde farklı çevrilse de ayette bu husus son derece açık ve kesindir. Evet, erkekler de gebe kalmalıdır. Evet, erkekler de doğurur ve doğurmalıdır. Ama nasıl?

Doğum, milattır. Yeni bir şeyi ortaya koymaktır. Milat, dönüm noktasıdır. Üreticiliktir. Her bir doğum özgün ve yeni bir şeyin dünyaya gelmesidir.

Hamilelik, taşımaktır. Yüklenmektir. Hamilelik de “Alak ve alaka” ile başlar. “O rabbin ki insanı alaktan”(Alak:2) ve “alakadan” yarattı (Hac:5) buyurmuştur. Demek ki öncelikle güzel şeylere alaka beslemek gerekir. Bunu kendine taallukat yapmak gerekir.

İnsan, alaktan ve alakadan yaratılmıştır. Alaka, hem hayvanın boğazındaki gıcık hem de rahme düşen embriyodur. Buna göre insan neye alaka göstereceğini, neye gıcık olacağını bildiğinde ilgi ve bağlılık duyacağı şeyi tespit etmiş olacaktır. Bu da o andan itibaren o şeyin hamili olacağı anlamına geliyor. Burada iş alaka duyulan şeyin gerçekten bunu hak edip etmediğinin bilinmesidir. Bunun iyi tespit edilmesi gerekir. Gıcık duyulan bir şeye alaka duymanın, bunun hamili olmanın manası yoktur. Gıcık olan şey ancak boğazdan atılır. Onu görenleri tiksindirir. Dolayısıyla bunun doğumu “bir milat” olmaz. Bir şeyin doğumunun “milat” olabilmesi için o alakın, o alakanın güzel ve mübarek olması gerekir. Onun taşınmaya değer olması lazım. İslam âleminde sadece kadınlar doğuruyor. Bu da İslam âleminin nüfusunun genç ve dinamik olmasını sağlıyor. Ama erkeklerin doğum oranı(üretimi) çok düşük. Bu da nüfusun kalitesini, üretimi etkiliyor. Bir baba evladına alaka göstermeyerek onun gerçek manada evlat olmasına, onun bir milada sahip olmasına engel olmuş oluyor.

Bir Müslüman bizce çok itibarlı olmayan Nobel ödülünü aldığında hemen dikkati çekiyor. Herkes buna odaklanıyor. Neden? Çünkü bizde kadınlar doğurur, erkekler ise bir şeyin hamili olmuyor. Kabul edelim ki İslam âleminde sanat, fen, fikir, ilim, üretim istenenin çok altındadır. Oysa ismi “Beled” olan sure, erkeklerin doğurmasına dikkati çekiyor. Çünkü belde, ancak böyle inşa olur. Belde ancak bu şekilde emin olur. Beled-i emin, ancak erkelerin alaka duydukları güzel şeylerin hamili olmalarıyla söz konusu olur. Sadece kadınların hamile kaldığı, erkeklerin boş olduğu beldelerde, “beladet” yani “zekâ geriliği” ortaya çıkar.

Erkeklerin güzel şeylere alaka duymadığı, güzel şeylerin hamili olmadığı beldelerde nüfus kalitesi düşer. Üretim azalır. Sadece biyolojik olarak nüfus artışı olur. Böyle yerlerde insan “Ben, yığın yığın para harcadım, tüketim yaptım diyor. “(Beled:6) bununla övünüyor. Neden? Çünkü böylesi erkekler bir şey taşımıyor. Taşımayınca da değerini bilmemiş oluyorlar. Burada alakasız şeylerin hamilidirler. Bu da yalancı gebelik demektir. Öyle ya alakın ve alakanın olmadığı gebelik yalancı gebeliktir.

İnsan, alaka duyduğu güzel şeyin hamili olmalıdır. Alakasız insan bir şeye gebe kalmayan boş bir insandır. Bunun doğuracağı bir şey yoktur. O sahiden değil, yalandan hamidir. Bu nedenle nasıl ki kadınlar rahimlerinde alakı taşıyorsa erkekler de rahmetle alakayı taşımalı, doğacak çocuklarına yönelik olarak alakanın hamili olmalıdırlar.

Kuranın ilk suresinin ismi Alak suresidir. Buna göre erkek adam bir şeylere cidden alaka duymalı ve bunların hamili olmalıdır. Yani Alak suresi, her Müslümanın evvela ve mutlaka bir şeylere alaka duyması, bunun hamili olması gerektiğini buyuruyor.

Sadece kadınların doğurmasıyla bu iş olmuyor. Erkeklerin doğurmamasıyla da olmuyor. Batıda üretim var ama kadınlar doğurmuyor. İslam dünyasında kadınlar doğuruyor ama üretim yok. Demek ki kadınların hamile, erkeklerin hamil olduğu yerlerde hayır ve bereket oluşur. Nesil hem maddi hem de kalite olarak artar.

Elhasıl, Müslüman erkekler güzel şeylere alaka duyup bunlara gebe kalmadıkça ümmetin miladı/doğumu çok sancılı bir şekilde gerçekleşecektir.