İlim tahsilinde öğrenci mi yoksa talip mi olmak gerekir. Bu önemli bir meseledir. Kişi hangisine göre kendisini motive ederse rolü ve yönü buna göre tayin olur.

Öğrenci, bilgiyi alması ve öğrenmesi varsayılan kimsedir. “Öğrenci” vasfına sahip olan kişinin ilme ve bilgiye karşı isteği ve arzusu tam ve net değildir. Bu duygu onda olabilir de olmayabilir de. Oysa “Talip olan” kimse de talep duygusu son derece net ve kesindir.

Öğrenci en iyi ihtimalle öğrenme eğilimindedir. Öğrenmeye karşı bir arzusu olsa da burada onun öğretmene karşı durumu çok belirgin değildir. Öğrenci açısından öğretmen bir araçtır, vasıtadır. Adeta bir nakilcidir. Oysa talip, bilgiyi aldığı kişiyi üstat olarak görür. Talip bilgiyi sıkı sıkıya üstada bağlar. Bu da talebe ile üstat arasında bir muhabbetin ve takdirin oluşmasını sağlar. Buna karşılık öğrenci-öğretmen arasında böyle bir rabıtanın olması istisnaidir.

Talip, sadece bilgiyi değil aynı zamanda marifeti de öğrenir. Çünkü talepte bir arzu ve edep vardır, terbiye vardır. Aldığına değer vermek vardır. Bu da arada marifetin, adabın oluşmasını sağlar. Bu nedenle eskiden Milli Eğitimin ismi “Maarif” idi. Maarif de marifetten gelir. Marifet de talebe-üstat ilişkisinin sağlam ve anlamlı olmasını sağlar. Oysa öğrenci-öğretmen ilişkisi yüzeyseldir, maddidir. Belli bir zaman ve mekâna hastır. Bu ilişkide fayda ve çıkar esası vardır.  Oysa maarifte-marifette talip ile üstat arasında o ana ve mekâna has bir ilişki yok, güçlü ve sağlam bir bağ ve de rabıta vardır. Sırf bilgi transferi marifet değildir. Eğitimin Marifet ve maarif olabilmesi için ilmi verenin buna layık ve ehil olması, öğrenenin de bunu verene karşı derin bir sevgi ve muhabbet beslemesi gerekir. Öğrenci mefhumu marifetten yoksundur. Çünkü öğrenci öğrenme esaslıdır. Kendince lazım gördüğünü ve dilediğini alır. Bu da eğitimde arz-talep ilişkisini bozar.

Eğitimde arz ve talep dengesi son derce önemlidir.  Nasıl ki bir mal talepten fazla pazara arz edildiğinde ya da buna alıcı olmadığında ucuzluyorsa aynı şekilde ilim ve bilgi de talebe göre sunulmadığında ya da buna talip çıkmadığında ucuzlar. Bu nedenle eğitimde arz-talep ilişkisinin mutlaka olması gerekir. Bunun en önemli şartı da ilmi tahsil edecek kişinin “talip” olmasına bağlıdır. Çünkü talep varsa arz edilenin değeri olur. Talep yoksa arz edilen ne kadar değerli olursa olsun ucuzlar. Bu nedenle Allah(CC); “Göğüslerdekiler tahsil edildiğinde(derildiğinde)…”(Adiyat:10) buyurur. Demek ki eğitim gönüllerdekini tahsil etme, derilme işidir. Bu da kişinin gönülden talip olmasına, gönlünü açmasına bağlıdır.  Elhasıl kişi ancak talip olduğunda muradı hâsıl olur, ilmi tahsil eder. Emek ve gayretinin ötesinde bir hâsıla elde eder. Buna karşılık sırf öğrenci olan kimse de talep bu denli güçlü ve kesin olmadığından gönlündekini tahsil etme sorunu ortaya çıkar.

Ekonomide ve ticarette öncelikli olan arzdır. Bir mal önce pazara arz edilir. Talep eden de gidip onu alır. Oysa ilimde önce “talep etmek, talip olmak” esastır. Yani önce talep edilecek sonra buna göre ilim arz edilecektir. Çünkü ilim azizdir. Değerlidir. Bu nedenle önce talep olacak, talibi gelecektir. Sonra ilim takdim edilecektir. “Soranı azarlama” ve “de ki rabbim ilmimi artır” ayetleri ilim tahsilinde esas olanın önce talep olduğunu ortaya koymaktadır.

Öğrenci olmak yetmez. Talep etmek ve talip olmak gerek. Bu, sadece okulda değil hayatın her aşamasında böyledir. İnternet ve diğer iletişim ağları bilgide arz fazlası oluşturuyor. Bu nedenle zaman, talep etme, talip olma zamanıdır. Yoksa hayatta bir şeyler öğrenerek öğrenci olmak kişiyi marifetsiz ve tahsilsiz bırakır.