Kur`an-ı Kerim`de,
“Taksim etmek ve uzuvlarına ayırmak” (Hicr:90) diye iki kavram vardır.
Fiziki olarak, yapısal olarak işlevini yitirmeden bir şeyi parçalara ayırmaya “taksim” denilir. Buna karşılık tamamlanmış, kemale ermiş olan ve parçalanamayacak kadar birbirine bağlı bir üniteyi, bir yapıyı parçalamaya “uzuvlara ayırmak” adı verilir.
“uzuvlara ayırmak” normal bir şekilde bir tarlayı parsellere ayırmaktan, bölünebilir bir sayıyı taksim etmekten farklıdır. Çünkü taksim edilen bir parçada verim azalır ama yine de bu, işlevini tamamen yitirmez. Örneğin bir tarlayı paylara ayırdığımızda bu tarlanın verimi düşer ama bu tarla tamamen işlevsiz kalmaz. Ama “uzuvlara ayırmada” iş tamamen farklı bir hal alır.
Bu usulden hareketle iki tür mülkiyet çeşidinden söz edilebilir;
İştirak halinde mülkiyet
Müşterek mülkiyet
Taksim-bölmek, işlevin yitirilmesine sebep olmaz ama verimsizliğe ve minimize olmaya yol açar. Bu nedenle miras hukukunda mirasa konu tarlaların taksim yasağı vardır. Çünkü mirasçılar arasında sürekli taksim edilen bir tarla hisselere bölünerek sürekli küçülür ve en sonunda işlemeye değmeyen küçük bir parça haline gelir. Böylece küçük küçük hisselere ve parçacıklara bölünen bir tarlanın tümü atıl kalır. Bu nedenle mirasta tarlaların paylaşılma yasağı var. Buna “iştirak halinde mülkiyet” adı verilir. Bu mülkiyette herkesin kendine ait hissesi var ama kim tarlanın hangi kısmına maliktir bu belli değildir. Bu tarlanın tümü üzerinde herkesin eşit derecede söz hakkı var. Bir ortağın onayı olmadan tarla üzerinde diğer ortaklar hiçbir tasarrufta bulunamaz. Şeriklerin birbirlerine karşı şufa hakkı vardır.
İştirak halinde mülkiyette herkesin payı belli ama parseli veya paftası belli değildir. Her yer herkesindir. Herkesin her nokta üzerinde hakkı vardır. Şu veya bu parça üzerinde kimsenin tekeli yoktur. Herhangi bir kimseye hasrolmuş bir alan yoktur. Her noktada herkesin hakkı vardır. Herkesin hakkı her nokta üzerindedir.
Buna mukabil müşterek mülkiyette herkesin payı ve bulunduğu parsel bellidir. Bu durumda herkesin hakkı payının bulunduğu alan üzerindedir. Tümün üzerinde bir hakka sahip değildir. Bu mülkiyette her ortak dilediği zaman ayrılma ve taksim talep etme hakkına sahiptir. Fakat bunun da sıkıntı ve sakıncaları vardır. Bölüne bölüne gittikçe küçülen hisseler bir zaman sonra minimize olur ve bunun işlenmesi verimsiz bir iş haline gelir. Bu da o tarlanın atıl bırakılmasıyla sonuçlanır.
Kısaca bölünme, minimize olmaya; uzuvlarına ayrılmak da işlevsiz kalmaya yol açar. Türkiye`de çözüm, miras hukukunda yer alan “iştirak halinde mülkiyet” modelidir. Herkesin ülkenin her parseli üzerinde hakkı olacak. Birbirlerine karşı şufa hakkı olacak. Şufa, şefaatçi olmaktır. Kendi payını yabancıya vereceğine ortağına ve kardeşine vermektir. Yabancılara göre öncelikli hakka sahip olmaktır.
Anadolu ve Mezopotamya-Kürdistan, doğal olarak parçalara ve paylara ayrılacak durumda değildir. Çünkü halkın bütün tabakaları, kavimler her yerde iç içe yaşamaya başlamıştır. Bu artık “iştirak halinde bir mülkiyettir.” Örneğin İstanbullu kimse yoktur. İstanbul`da yaşayan herkes İstanbulludur ve İstanbul hiç kimseye ait değildir.
Dini ve değerleri aynı olan halklar hikmet ve marifetle bu topraklarda bir bütün ve beraber olarak iç içe yaşıyor. Dolaysısıyla bu ülkede parseli belli olan müşterek bir mülkiyet yoktur, bütün üzerinde hak ifade eden iştirak halinde mülkiyet vardır. Herkesin hakkı ve hissesi vardır ama bu hak ve hisse parsellenmiş değildir. Tekel olmuş değildir. Binaenaleyh kimse İstanbul`da veya diğer yerlerde “Doğulu” diye Kürtleri dışlayamaz. Onlara karşı asabi bir tavır içinde olamaz. Aynı şekilde doğu tarafı da sadece doğuluların Kürt ve Arapların değildir. Orada yaşayan, yaşamak isteyen herkesindir.
Türkiye`de taksim ve taksimat olmaz olamaz. Uzuvlarına ayırmak ise hiç olmaz.
Taksim etmek ülkeyi minimize eder. Küçük paftalara bölünmesine yol açar. Bir süre sonra atıl bırakılan tarlacıklara döner.
Uzuvlarına ayırmak ise her parçanın cansız bir cesede dönüşmesine yol açar. Binaenaleyh Türkiye`de çözüm iştirak halinde mülkiyettir. Hiçbir yer kimsenin tekelinde değildir. Her yer herkesindir. Bu husus temel alındıktan sonra her sorun çözülür. Çünkü arada şufa hakkı vardır. İnsanlar birbirlerine şefaat eder. Birbirlerini tercih ederler.